SEVGİ TOHUMU
Bir avuçtur bizim orda tarlalar,İki evlek sahilde, üç evlek de yaylada,
Sayvandımın hemen yanı başında,
Tırnağımla kazıp eşelediğim,
Evleğe sınır olur gabardıçlar,
Biri bitişinde, biri başında.
Kaç yaşında kaç asırlık bilmiyorum,
Ardıcın dibinde vaki olursa hak,
Yaprağında poyrazların ağıtları eşliğinde,
Hah işte oraya beni gömüverin,
Evleğin sonundaki ardıçtan da,
Mezar tahtalarımı biçiverin,
Üstüme atıverin biraz toprak.
Mis gibi ardıç koksun mezarım,
Bahar giyinsin toprağım,
Sıra sıra mor zambaklar dikiverin,
Ardıç kuşları uçuşsun tepemde,
Sevgi taşısın tohumlar dolusu,
Çimlensin, yeşersin toprağım,
Ağaç ağaç, dal dal olsun yaprağım,
Masmavi gökler dolusu.
Durmuş Ali ÖZBEK
“KESİK ARDIÇ
Bir zamanlar şehir gibi şen idin,
Bir zamanlar cennet gibi yer idin,
Şimdi ise viran oldun bozuldun,
Veda sana kesik ardıcın dibi.
Bir zamanlar koyun kuzu meleşti,
Bir zamanlar kedi köpek dalaştı,
Bir zamanlar kadın kızlar buluştu,
Veda sana kesik ardıcın dibi.
Kıymet yetmez dibindeki sayına,
Sarkıntılık olmaz yiğit payına,
Çabuk git de ulaş elin çoğuna,
Veda sana kesik ardıcın dibi.
Sabah olur güneş vurur dağına,
Yük yükleten gider yolun sağına
Gelinlik kızları gelmiş çağına,
Veda sana kesik ardıcın dibi
Çok ağlamış nemli durur gözleri
Şimdi burdan göçtü köylü kızları
Toprağında belli durur izleri
Veda sana kesik ardıcın dibi. Çolak Hasan ( Hasan Songur-
Kazancı)”[1]
[1]
İbrahim Şahin Derlemesi
BİR ARDIÇ OLSUN MEZARIMIN BAŞUCUNDA
Hani dostlar,
olur ya ölürsem eğer
kıblemde bir ardıç olsun
bir de ayak ucumda
her sabah kuşlar konsun dalına
haber getirsin guzlayan koyundan
petek yapan arıdan
gelinlik kızlardan
göç göç eşlemiş obalardan
ateşi tüten bacalardan…
sürüler yayılsın karşı goyaklarda
çobanın kavalını dinleyim
dua mua da istemem hani
kuyularda helke sesi dinleyeyim
arılar konsun tekne yalaklarına
hani su serpmeseniz de olur mezarıma
sevdiklerimin mezarı olsun yanı başımda
sizleri göreyim hep düşlerimde
yeter ki bir ardıç olsun mezarımın başucunda
her şey unutulur sanılmasın ölünce
İbrahim ŞAHİN
YAYLALARIN SAHİBİ
Yaylaların sahibidir ardıç.
Sınır taşıdır başlangıçta. Sınır taşıdır bitişte.
Hani Nazım’ın dediği gibi:
‘’Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de ardıç olursa
taş maş da istemez hani.’’
obacı kızlar geçsin
her sabah önümden
salına salına
ben türkülerini söyleyim
kuşlar eşlik etsin sesime
siz köpürte köpürte ayranı yudumlarken
ben yeni şiirimin ilk dizesini yazayım
analar kömbesini pişire dursun
yağlasın iyicene
hele şu dörtlüğü bitireyim
tadına bakarım elbet
toplaşın kızlar şiirim bitti bile
‘’ rahvan ata benzer kepir sekişin
hele o tatlı gülüşün
bir de yan bakışın
işte o, satırlara sığmıyor
sığsa sığsa sarı yaylalara sığar o gülüşler
ardıçlar şahidim olsun
o gülüşlere damlarsa bir damla gözyaşı
kan damlar şiirime mısra mısra…
Göçebe hayatı yaşayan bölge yürüklerinin mezarları hep ardıç dibidir. Ardıç bekçilik eder onlara.
Ardıç yoldaştır yörüğe. Sırdaştır.
Yuvasıdır dipleri.
Saltanatıdır gölgesi.
Direğidir obasının. Talvarıdır obasının.
Eli koludur. Bişeğine saptır. Yayağacına dikme.
Kap kacağıdır. Sürüsüne çeşme teknesi. Köpeğine yal teknesi. Keçisine tuzluk. Çeşmesine oluk.
Koruyucusurdur sayvantta pardıya. Kovanda arıya.
Desteğidir bastonda.
Tehtit unsurudur pardısı, yağık ağacı.
Odunudur dalı. Kalayıdır külü tenceresine.
Süsüdür gelinlik kızın ceyiz sandığında.
Salıdır son yolculukta taşıyan.
Ve de mezar taşıdır mezarda.
Kol kanat gerenidir mezarda cesedimize.
İbrahim ŞAHİN
BEN BİR ARDIÇ AĞACIYIM BOZDAĞLARDA
Bahar düşleri kurar
kar yığmış dalarım
soyunurken gelinliğim
çiğdemler okşar ayaklarımı
kaş göz eder taze açmış sümbül
erimiş kar suyu dolar koyaklarım
çimene bürünür yamaçlarım
tomurcuklanır dal uçlarım
dallarıma konar kuşlarım
ilk oba kurulmuştur dibime
ilk duman sinmiştir kokuma
gıcırdar dallarım sabah akşam
bazen türkü, bazen ağıt
İbrahim ŞAHİN
ARDIÇ AĞACI
Sen de benim gibi yalnız mı kaldın,
Issız dağ başında ardıç ağacı?
Yorgun dallarını dört yana saldın,
Alnımda yazısın ardıç ağacı.
Ben gibi sevdiğin eller mi aldı?
Batan gün ömrünü bir bir mi çaldı?
Gidip de dönmeyen o mah cemaldı,
Yolların izisin ardıç ağacı.
Mehtapta dönerdin yüzünü aya,
Kara bahtım gibi kaldın mı yaya?
Şimdi arkadaşın çıplak bir kaya,
Ömrümün güzüsün ardıç ağacı.
Maziyi andıkça çekerim ahı,
Getir akşamları, götür sabahı,
Yandı yüreğimin damarı şahı,
Kalbimde sızısın ardıç ağacı.
Ah çektikçe dağı, taşı erittin,
Şu tozlu yollarda beni yürüttün,
Çöl sıcaklarında tenim çürüttün,
Damağım tuzusun ardıç ağacı.
Yamaçtan dökülen kara taşları,
Nası unuturum o bakışları?
Kesik budağından akan yaşları,
Bağrımın közüsün ardıç ağacı.
Muzaffer Köndel
Alıntı: https://www.antoloji.com/ardic-agaci-siiri/
ARDIÇ AĞACI
Sırtında yılların ağır yüküyle
Dizleri bükülmüş ardıç ağacı
Taşı deler ipek gibi köküyle
Dalı keder yüklü yaprağı acı
Yemyeşil durur her mevsim yaprağı
Dağların en ücra yeridir bağı
Yaprağı düşmüş mis kokar toprağı
Fidanları mekân tutar yamacı
Kovuklarında kuş yavruları var
Dallarında sincap özgürce koşar
Gölgesinde buzdan bir iklim yaşar
Asırlardır olmuş toprağın tacı
Pençe gibi kökler saplanmış yere
İster su olmasın akmasın dere
Her taşlık vatandır ardıca göre
Göklere yükselir dalların ucu
İnebolu–2013
Ümit Özkan
Alıntı: https://www.edebiyatdefteri.com/siir/1325718/ardic-agaci.html
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.