Tepelerin
arasında, küçük bir kasabada, yaşlı bir adam olan Hüseyin Dede yaşardı. Hüseyin
Dede’nin en yakın dostu, sadık köpeği Karabaş’tı. Karabaş, ne bir cins köpek ne
de gösterişli bir hayvandı. Ama gözlerinde öyle bir vefa vardı ki, kasabalılar
onun Hüseyin Dede’yle olan bağını konuşurdu. Karabaş, dedenin gölgesi gibiydi;
tarlaya giderken peşinden koşar, akşamları sobanın başında onunla sessizce
otururdu.
Bir
gün kasabaya yabancı Cemal adında bir adam geldi. Şık kıyafetleri, parlak ayakkabıları
ve kibirli bir gülümsemesi vardı. Kasabalılara, büyük şehirde zengin bir iş
insanı olduğunu, ama buralarda “gerçek” bir dost aradığını söyledi. Gözü
Karabaş’a takıldı. “Bu köpek başka,” dedi Hüseyin Dede’ye. “Sana ne istersen
vereyim, sat bunu bana.”
Hüseyin
Dede güldü. “Karabaş satılık değil, evlat. O benim dostum, can yoldaşım. Para
onun değerini ölçemez.” Cemal ısrarcıydı. Cebinden kalın bir deste para
çıkardı, sonra bir araba anahtarı, en son da şehirdeki bir evin tapusunu masaya
koydu. “Seç birini.” dedi. “Karabaş’ı alayım.”
Dede’nin
gözleri bulutlandı. “Evlat,” dedi, “sadakati para için satan, sattığı kişinin
köpeği olur. Karabaş’ın dostluğu, senin paranın alamayacağı kadar büyük.” Cemal
alaycı bir kahkaha attı. “Görelim bakalım,” dedi ve kasabadan ayrıldı.
Aradan
haftalar geçti. Cemal, kasabaya geri döndü. Bu kez yanında başka bir köpek
vardı; gösterişli, tüyleri parlak, ama gözleri soğuk bir hayvan. “Bak, Hüseyin
Dede,” dedi, “bu köpeği şehirde binlerce liraya aldım. Senin Karabaş’ından kat
kat üstün.” Hüseyin Dede, köpeğe baktı, sonra gülümsedi. “Parayla alınır, ama
sadakat alınmaz.” dedi.
O
gece kasabada fırtına koptu. Cemal’in gösterişli köpeği, zincirini koparıp
kaçtı, bir daha görülmedi. Karabaş ise Hüseyin Dede’nin kulübesinin kapısında,
sırılsıklam, sabaha kadar bekledi. Sabah olduğunda, dede kapıyı açtı ve
Karabaş’ın başını okşadı. “Senin değerin, hiçbir parayla ölçülmez.” dedi.
Cemal,
kasabada bir süre daha dolaştı, ama ne dost bulabildi ne de sadakat. Parası
çoktu, ama yalnızdı. Hüseyin Dede ve Karabaş ise her akşam sobanın başında,
birbirlerine yeterdi.
Sonuç:
Sadakat, para ile satın alınamaz; çünkü gerçek dostluk, bedel biçilemeyen bir
hazine gibidir. Parayla alınanlar, sadece efendilerinin gölgesi olur.
18.06.2025 Konya
Durmuş Ali ÖZBEK
Kültür Bakanlığı Halk Şairi
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.