M|E Medya Ermenek “YAĞMUR, SENİNLE BİTER SUSUZLUĞU EVRENİN” - Medya Ermenek Medya Ermenek
Facebookta Paylaş

“YAĞMUR, SENİNLE BİTER SUSUZLUĞU EVRENİN”


Bütün canlı türleri arasında akıl gibi bir ayrıcalığı da bulunan insanoğlunun; doğal ve beşeri hayatın dengelerini bozması, zulmü ve ahlaksızlığı hâkim kılması, tamda bu ‘ayrıcalığın’ inşa edilmesindeki anlamsal boşluk dolayısıyladır. Hayatı anlamayla ilgili temel bir yol ayrımı vardır insanın. Ya var oluşun ötesine açılan bir akıl, ya da evrenin yapı ve işleyişine indirgenen bir akıldır bu.

Evrenin varoluşundaki olağanüstülük, günlük hayatın düşünme alışkanlıklarını aşan bir zihinsel çaba gerektirir: Evrenin görünen alanı tahminen 35 milyar ışık yılı genişliğinde ve burada 200-500 milyar galaksi, her galakside de 100 milyar-1 trilyon yıldız bulunuyor. Evrenin asıl bölümü ise görünmüyor ve genişlemeye devam ettiği içinde, büyüklüğü tahmin bile edilemiyor.(1)

Doğal bir güzellik karşısında huzur bulan insan ruhunun, bu görkem karşısında duyarsız kalması, olsa olsa tabii varlığına yabancılaşmasıyla izah olunabilir. Sanki evrendeki bu dil, ebedi bir hayata çağırmakta, tevazuu ve mesuliyeti öğütlemektedir. “Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için (Allah’ın varlığına, birliğine, kudretine) işaretler vardır.”(2)

İndirgemeci aklın tercih edilmesi, insanlığa ve evrene yabancılaşmanın da başlangıcıdır aslında.

Bu aklın şekillendirdiği, maddeci kültürün en şedit zamanlarında(19.Asır), ‘dinlerin kökeni ‘meselesi de ihmal edilmemişti. İnsanın tanrılaştırma eğilimiyle ilgili bolca malzeme de bulunmuştu. Diğer taraftan hiçbir kültür yoktur ki Yaratıcı irade ile bir bağı olmasın.(3)

Gerçekte Yaratıcı iradenin müdahalesi “semavi dinlerle” başlamadığı gibi, insandaki bu eğilimde yok olmamıştır. Oysa ”Göklerin ve yerin mülkü onundur; çocuk edinmedi ve mülkte ortağı da yoktur; her şeyi yarattı ve bir ölçüye göre takdir etti”(4)

Din, hikmet, hak ve batıl gibi kavramlar, dünyevi bir muhtevaya sahip değildir ve indirgemeci aklın, aslına nüfuz edemeyeceği bir aşkınlık ifade eder. Allah’tan yardım istemekte bir tuhaflık görmeyen insanoğlunun, peygamberliği yadırgaması esaslı bir çelişkidir.(5) Peygamberlik görevinin ne denli zor bir mücadele gerektirmiş olması, bu uygulamanın ne kadar yerinde olduğuna da delalet eder aynı zamanda.

Maddeci felsefe hurafe olarak kabul etse de fizik ötesi/gizemli olaylar, hep insanların ilgisini çekegelmiştir. Metafizik felsefenin varlığı bile bu alandaki bilgi ihtiyacını gösterir. Fakat , ”Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır.”(6) İş dönüp dolaşıp manevi bir tecrübeye dayanıyor: “Men lem yezuk bilmez yazuk” (Tatmayan ne yazık ki bilmez)demişler.

Kur’an, asırlardır beşer mahsulü olduğu iddialarına karşı, bir benzerinin yazılması hususunda meydan okur. İddia sahiplerinin bu meydan okumaya sessiz kalması, aslında kendileri için fayda getirmeyecek bir tasdik mahiyetindedir. Bununla beraber; Wherry, Palmer, Lanepoole gibi müellifler, Kur’an’ın sahiciliği mevzuunda, hiçbir şüphe olmadığını benzer şekillerde ifade ederler.(7)

Yine başka hiç bir peygamber için (ifade ve davranışlarından), bu kadar azim ve çabayla bir ilim ihdas edilmemişken (hadis ilmi ile ilgili), ortaya çıkan menfi tavırlar, ne kadar düşündürücüdür! (Üstelik inanç esaslarını konsüllerle tespit eden bir gelenek arkalarında dururken!) Oryantalistlerin hayırlı bir maksat için olmasa da bu doğrultuda çaba sarf etmeleri bile, meselenin önemini kavramaya yeter. Hâlbuki onlar bütün zihin bulandırıcı tavırlarına rağmen, tam bir ayna vazifesi gören; İslam’ın hadisler sayesinde köklü bir gelenek oluşturduğu, kısa sürede her toplumdan insanın kabul ettiği bir seviyeye ulaştığı, Hz. Muhammed(sav)’in mükemmel kişiliğinin bugün bile etkileyici olmaya devam ettiği gibi tespitlerden yola çıkmışlardı.(8)

Dünyevi savrulmalar kadar manevi savrulmalarda, vahiy ihtiyacına işaret eder. E. Güngör bu noktaya tarih içinden bir ışık tutarak; İslam’ın ilk yayıldığı asırlarda,  fethedilen ülkelerde, özellikle spritüalist unsurların yoğun olduğu Asya’da, İslam’ın bir hayli dünyevi bulunduğunu, bu nedenle kolay bir geçişin olmadığını anlatır. (9) Bir dinin veya öğretinin şu veya bu tarafa savrulması, nesiller içinde yerleşir ve sanki doğruymuş gibi bir hal alır. Bu durum, tarihsel gidişat incelendiğinde, daha açık bir görünürlük kazanır.

Hak ve batıl kavramları da yine varoluş seviyesinde bir muhtevaya sahiptir ve neden-sonuç ilişkilerindeki doğrularda dâhil olmak üzere, hayatın içindeki bütün davranışlar için bir hayrı veya şerri işaret eder. Mesela modern bilim için böyle bir istikamet olmadığından, elde edilen bilgi ve tecrübeler, insanlığın ve tabiatın zararına kullanılmaya açıktır. Modern insan, evrene ne kadar gelişmiş teleskoplarla bakarsa baksın bir yabancıdır ve kaçınılmaz olarak sömürücü ve yok edici bir kültürün asli unsurlarından biridir.*

Güzel-çirkin davranışların sergilendiği alanın, bir toplum için hayati belirleyiciliğe sahip olduğu şüphesizdir. O kadar önemlidir ki bu, ahlaki çöküntü içindeki bir toplumun bilim ve teknolojideki gelişmesi bile çok anlamlı değildir. Neticede, kale ne kadar sağlam olursa olsun, kalenin anahtarlarını zalim bir topluma teslim edecek tek bir kişinin bile elde edilememesi gerekir. Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen son peygamber(sav), ” Doğruluğu şiar edinip güzel ahlakı olan Müslüman, hoş tabiatı ve güzel ahlakı sayesinde Allah’ın emirlerini yerine getirip devamlı oruç tutanlar seviyesine yükselir. ”buyurur.

Hikmet ise; gerçekliğin ardındaki hakikati görme, hakkı batıldan ayırma, derin kavrayış gibi geniş bir anlam zenginliğine sahiptir. Hâk ve batılın yerine paranın ve iktidarın gücünü getiren, hikmetle de hiçbir alışverişi olmayan indirgemeci akıl, F.Poppenheim’in isabetle vurguladığı gibi “…dünyayı kendi amaçlarına tabi kılma, hem doğa hem de hemcinsleri üzerinde gücünü arttırma hedefini gerçekleştirebilecek bir öğrenme türünü tercih etti”. (10) Hiç bir anlama kapı açmayan modern bilgi külliyatı, fiiliyatta insanın konfor alanını genişleten ve anlam bilincinden uzaklaştıran bir işlev gördü. Son tahlilde, ‘Özgür birey’, ‘rasyonel toplum ‘ ve ‘bilimsel kültür’ gibi hedeflerden hiç birine ulaşılamadığı gibi, insanlık mefhumu da yok oldu.(11) Hikmet nazarıyla bakanlar; ahlakın, istikametin ve insanlığın aynı iklimde yetiştiğini zaten görmüşlerdir.

T.S.Eliot, Çorak ülke olarak nitelendirdiği Batı uygarlığını şöyle tasvir eder: Burada hiç su yok, yalnız kaya var/Kaya var hiç su yok ve kumlu yol/Kumlu yol dönerek tırmanıyor dağları/Susuz kayalık tepeleri tırmanıyor/Su olsaydı durur ve içerdik/Bu kayalar arasında kim durup da düşünür/…/Hiç olmazsa suyun sesi olsaydı.

N.Genç’te Na’tında derki: “Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin/Sana mümindir sema/Sana muhtaçtır zemin.” 

Mustafa KENARLI

Kaynak ve Dipnotlar:

1)İnsan Oluşa Dair, Ümit Aktaş, 2018                                                                                             2)Kur’an:45/3                                                                                                                                        3)İlkellerden Günümüze Dini Olgularda Yüce Tanrı İnancı, Şükrü Pınar,2007(İlk toplumdan itibaren bütün toplumlara peygamber gönderilmesiyle, bu kültürlerdeki  ‘metafizik izler’ arasında bir paralellik kurmak mümkündür. Birden çok tanrıya inanılsa ve adı toplumdan topluma değişse de, bir baş tanrı her zaman vardı. Azteklerde Tezcoco prenslerinden Nezauhalcoyotl’ın kâinatın yaratıcısı, görünmeyen bir tanrıya iman ve itaate çağırması gibi örnekler her halde dinler tarihindeki yeni araştırmalarla birlikte gün yüzüne çıkmaya devam edecektir)

4)Kur’an:25/2

5)Fıtratın Dirilişi, Sadık Kılıç (Doç. Dr.), 1991

6)Kur’an:6/59

7)Kur’an’ı Anlamada İlke ve Esaslar,  Ebu’l Hasan En-Nedvi,2018

9)İslam Tasavvufunun Meseleleri Erol Güngör, 1989

10)Varoluşun Tınısı, Âdem İnce,2023

*Bir toplumun ayakta kalacağı kadar bilgi ve teknoloji üretmesi dini bir zorunluluk olduğu gibi, bu yapılmadığında hangi durumların ortaya çıktığı da tarihsel bir gerçekliktir. Bu üstünlük, maddi kültürün elinde olduğu müddetçe, insanlık için bir iyilik ifade etmeyecektir

11)Perde ve Mana,İbrahim Kalın2022

YAZARLAR SAYFASINA ==>>>
Medya Ermenek Taşeli Edebiyat Güncesi yayınlanan makalelerin içeriği hakkında mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu makalesi yayınlanan yazara aittir.Yayınlanan makale karşılığında yazarlara telif ücreti ödenmez. Yazarlar bunu peşinen kabul etmiş sayılırlar.

1 yorum:

  1. Ufuk açıcı güzel bir yazı..Allah razı olsun Mustafa hocamdan

    YanıtlaSil

Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.

sanalbasin.com üyesidir
Düzenleme | Copyright © 2013-2023 | MedER |Medya Ermenek
BİZE ULAŞIN
ghs.google.com
ghs.google.com