M|E Medya Ermenek EREĞLİ'DE YAPILAN HAÇLI SAVAŞI VE BATININ SAKLADIĞI GERÇEKLER -(6) - Medya Ermenek Medya Ermenek
Facebookta Paylaş

EREĞLİ'DE YAPILAN HAÇLI SAVAŞI VE BATININ SAKLADIĞI GERÇEKLER -(6)

 


1101 Yılı 3. Haçlı Ordusu ve Ereğli Savaşı

“Sultan Kılıç Arslan için haçlılara karşı kazandığı ikinci zafer de, henüz mücadelenin sonunu noktalamış değildi. Çünkü o, yukarıda anlatıldığı gibi Nevers kontunun kuvvetleriyle savaştığı sırada, Aquitanialı Fransızlar ile Bayernli Almanlardan oluşan üçüncü bir haçlı ordusu Selçuklu topraklarına girmiş bulunuyordu.”[1]

“Akşehir (Philomelion) yakınında Selçuklu topraklarına girdikten sonra birden zorluklar başlamıştı. Haçlılar özellikle su ve yiyecek sıkıntısı çekmekteydiler. Zira Türkler bütün kuyu, sarnıç ve kaynakları kullanılmaz hale getirdikleri gibi, yol boyunca uzanan bölgedeki olgun tahılı yakmışlar ve her türlü yiyecek maddesini de beraberlerine alarak şehirleri boşaltıp geri çekilmişlerdi.

Albertus, böylece Türklerin açlık ve susuzluk yüzünden yiyecek ve su aramak üzere ordudan ayrılan gruplarla savaşmanın daha kolay olacağını hesapladıklarını söylemektedir.

Rivayetinin devamında o, Türklerin uyguladığı bu taktiğe çok öfkelenen Guillaume, Welf ve arkadaşlarının bunun üzerine yol boyunca Türklere ait bulunan Philomelion (Akşehir) , Salamia (İsmil) ve bütün diğer şehirlere saldırarak, bunların hepsini tahrip ettikten sonra Reclei (Ereğli) 'ye doğru yürüdüklerini kaydetmiştir.”[2]

“Albertus'un ifadesinden anlaşıldığına göre, ikinci Haçlı ordusunu (Nevers Ordusu) yendikten sonra Kılıç Arslan kumandasındaki Türk birlikleri üçüncü haçlı ordusu (Aquitania-Bayern) ile herhangi bir çatışmaya girmeden Ereğli'ye doğru geri çekilmişlerdi. Türklerin bu şekilde geri çekilişi, sultan Kılıç Arslan'ın Haçlılara karşı uygulamakla olduğu stratejiye uygun düşmektedir. Çünkü onun, sayısal üstünlüğe sahip, henüz yeterince yıpranmamış bu ordu ile hemen savaşa tutuşması beklenemezdi. Aynı zamanda Ağustos ayı içinde iki haçlı ordusu ile ayrı ayrı savaşmış olan Türk kuvvetlerinin de, bir nefes alma süresine ihtiyacı vardı.

Herhalde Kılıç Arslan başarıya ulaşabilmek için, ilk iki haçlı ordusuna, özellikle birincisine uyguladığı şekilde üçüncü haçlı ordusunun da önü sıra geri çekilerek, bunları zor şartlar altında uzun süre yürütüp güçten düşürmenin ve ancak bundan sonra uygun gördüğü bir yerde kesin savaşa girişmenin gereğine inanmış olmalıdır.

Ayrıca onun Ereğli'ye doğru çekilmesinin diğer bir sebebi de, ancak bütün Türk kuvvetlerinin birleşmesini sağladıktan sonra büyük Haçlı ordusuyla savaşabilmenin mümkün olacağını düşünmüş olmasındandolayıdır.”[3]

 Albertus, Philomelion (Akşehir) 'un adını Finimini şeklinde kaydetmiş olup, bu yeri Konya'dan sonra Salamia (İsmil) ile birlikte zikretmiştir. Bu, coğrafi bakımdan hatalıdır. Philomelion (Akşehir) , Konya'nın 226 km. kuzeybatısındadır. Salamia (İsmi!) ise,..Konya – Ereğli yolu üzerinde Konya'nın 50 km. güneydoğusunda tuzluk arazide bulunmaktadır.

Bizans kumandanları Frankları 1 5 gün susuz yerlerde dolaştırdılar. Buralarda kuru çölden ve kayalık dağlardan başka hiçbir şey görünmüyordu. Onların bulabildikleri su, kireçli su kadar beyaz ve tuzlu bir şeydi" şeklindeki kaydı da, haçlıların Akşehir'den itibaren Konya, İsmil üzerinden Ereğli'ye doğru yürüdükleri, Türkler tarafından boşaltılmış bölgeye işaret etmektedir.”[4]

Aquitanialılar ve Bayernlilerden oluşan üçüncü haçlı ordusu ise, bu arada yürüyüşüne devam ederek, nihayet Eylül ayı başında Ereğli yakınına gelmişti. Burası, üçüncü Haçlı ordusunun Sultan I. Kılıç Arslan kumandasındaki Türkler tarafından kuşatılıp yok edildiği yer oldu.

Ereğli'nin batısında, içinden Ereğli suyunun aktığı Olos veya Avlos (Akgöl) denilen ve kısmen bataklık olan bu düzlüğün adı, sadece Urfalı Mateos tarafından savaşın vuku bulduğu yer (Olos ovası) olarak kaydedilmiştir.

Albertus da, yer adı vermeden, savaşın bir su kenarında ve bataklık arazide yapıldı. Adı, Agimith, Agimit veya Agunich şeklinde kaydedilmiş olan bu Türk beyinin kimliğini tesbit etmek mümkün olmadığını söyler.

O, haçlıların uzun süredir büyük bir özlemle hasretini çektikleri ve herkesin içmesine yetecek kadar suyu bol olan bir ırmak kenarına ulaştıklarını, fakat suyun karşı kıyısında pusu kurmuş olan Kılıç Arslan, Gümüştekin ve Türk beyleri Karaca ile Agimith kumandasındaki muazzam Türk birliklerinin birdenbire ortaya çıkarak, böyle bir şey beklemeden suya yaklaşmakta olan haçlıları, atları ve davarları ok yağmuruna tutarak su kenarından uzaklaşmaya zorladıklarını ve uzun yolculuktan yorgun düşmüş, susuzluktan tükenmiş olan haçlıların bu şiddetli hücuma dayanacak gücü bulamadıklarını, saatlerce süren korkunç ve kanlı bir savaştan sonra Haçlıların çoğunun ırmak yatağından kaçmaya veya bataklık arazideki çalılar arasında saklanmaya çalıştıklarını, fakat Türkler tarafından hepsinin oklarla vurulup öldürüldüğünü, sadece dağlara doğru kaçan az sayıdaki insanın canını kurtarabildiğini yazmaktadır.

Urfalı Mateos'un Ereğli savaşı hakkındaki rivayeti; haçlıların yanında bulunan Bizans refakat birliği kumandanının -herhalde mücadelenin kaybedildiğini anlayarak -savaşı bırakıp kaçtığını, savaşın içinde olmayıp da mücadeleyi bir tepeden seyreden Aquitania dükü Guillaume'un askerlerinin mahvoluşuna çok üzüldüğünü, fakat Türklerin hücumu daha da şiddetlenip kendisinin bulunduğu tepe kuşatıldığında, onun 400 kişilik atlı kuvvetiyle birlikte kaçıp gittiğini ve sayısı 300.000'i bulan haçlı ordusunun kâmilen telef olduğunu bildirmektedir.

Anonim Süryani Vııkayinamesi 'nin kısa kaydı ise;ne Albertus'un, ne de Urfalı Mateos'un verilerine yeni bir bilgi ekler. Onun kaydı, sadece her iki kaynağın rivayetlerini desteklemesi bakımından fayda sağlar. Fulcherius Carnotensis'e gelince, onun, bu sefere katılmış olan bazı şövalyelerin adlarını bildirmesi ve Ereğli yakınındaki savaşta yaralanıp Tarsus'da ölen dük Hugue de Vermandois hakkında verdiği bilgi, tabiatıyla olaya bir katkı niteliğindedir.

Kaynakların ifadeleri topluca değerlendirildiğinde, Sultan I. Kılıç Arslan[5] kumandasındaki Türk ordusunun Aquitanialı Fransızlar ve Bayernli Alınanlardan oluşan üçüncü haçlı ordusunu Ereğli suyu yanında pusuya düşürdükten sonra tamamıyla imha etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu arada Albertus ve Urfalı Mateos'un rivayetlerine inanarak, bu savaşta -kadın, erkek - pek çok kişinin Türkler tarafından esir alındığını ve ancak az sayıda insanın savaş alanından kaçıp canını kurtarabildiğini de belirtmek gerekir.

İşin ilginç yanı, 1101 yılındaki ilk iki haçlı ordusunun uğradıkları yenilgilerden sonra olduğu gibi, adamlarını savaş alanında kaderleriyle baş başa bırakan bu haçlı liderlerinin de hemen tamamının kurtulmuş olmasıdır:

Örneğin Albertus, Auvergne piskoposu Guillaurne'un adamlarıyla birlikte dağın eteğinde Ereğli suyunun çıktığı yere doğru kaçtığını ve bunların ancak atlarını bırakarak ve üzerlerindeki her şeyi çıkarıp atarak kaçtıklarını söyler.

Bayern dükü VVelf de aynı şekilde zırhını, silahlarını fırlatıp atmış ve dağlara kaçarak Türklerin elinden canını zorlukla kurtarabilmişti.

Fakat Albertus, dağdan çok uzakta - savaş alanında - kalmış olan binlerce Alman, Fransız ve Gaskonyalının bu sırada ölmekte olduğnu da, şüphesiz efendileri tarafından orada terkedilmiş Hristiyanlar için duyduğu acıyı dile getirmek amacıyla, belirtmiş olmalıdır.

Ayrıca o, eserini kaleme aldığı güne kadar, markiz Ida'nın da diğer hanımlar gibi Türklerin eline esir mi düştü, yoksa mücadele sırasında öldü mü, hala kimse tarafından kesin olarak bilinmediğini söylemekte. Aquitania dükü Guillaurne'un ise at uşağıyla birlikte Türk silahlarının önünden kaçtığını, dağlarda günlerce yol aradıktan sonra nihayet Yabancı Bcrnhard'ın idaresinde bulunan Tarsus yakınındaki Longinias şehrine ulaştığını ve buradan Antakya prinkepsi Tankred'in yanına gittiğini yazmaktadır. Ekkehardus'a gelince o da, Bayern dükü VVelf'in ordusunda bulunan iki kontun - Bernhard ve Heinrich von Regensburg'un - Akdeniz sahiline kaçıp kurtulanlar arasında bulunduğunu, fakat Salzburg başpiskoposu Thierno'nun esir düşüp öldüğünü kaydetmiştir!

Albertus, aynı yer. Ordericus Vitalis (V, x, s. 340) 300.000 kişilik orduyla yola çıkan ve İstanbul'a vardığında bu gücüyle imparatoru endişeye düşüren Poitiers kontu Guillaume'un, Antakya'ya bir dilenci gibi sadece 6 adamıyla ulaşabildiğini söyler.”[6]

Bu olay, kendilerinden yardım umulan 1101 Yılı Haçlı Ordularından geriye kalan haçlı grubunun ne kadar aciz bir duruma düşmüş bulunduğunu göstermesi bakımından ilgi çekicidir.

Türklerin 1101 Yılı Haçlı Ordularına karşı Anadolu'da giriştikleri çetin mücadele, Ereğli yakınında yapılan savaşın kesin zaferi ile tamamlanmış oldu.

Kazanılan bu başarı, Türk milletinin Anadolu'daki varlığı ve geleceği bakımından bir dönüm noktası olmak özelliğine sahiptir.

Sultan I. Kılıç Arslan ile Danişmendli Gümüştekin ve birçok Türk beyi, milli birlik ve beraberlik şuuru içinde, kendilerinden sayıca çok üstün üç haçlı ordusuna karşı arka arkaya kazandıkları 1101 yılındaki bu zaferlerle, Türklerin kazanılması zor ve ilginç bir efsane yaratmıştı. Türklerin Anadolu'dan sökülüp atılamayacağını ve bu toprakların artık bir Türk yurdu olduğu gerçeğini ispatlamış oldular.”[7]

1101 yılı Birinci Haçlı Ordusu, Merzifon Savaşında 160.000 kişi ölmüş çok az kurtulan olmuş.

1101 yılı İkinci Haçlı Ordusu, Kulu’dan başlayan saldırılar Konya’da yapılan saldırılar ve devamında Nonante Savaşında 700 kişi kurtulmuş, akabinde (Ermenek) Altıntaş Yaylası ve İzvit Yaylasında yapılan savaş sonrasında 12 kişi kurtulabilmiş.

1101 yılı Üçüncü Haçlı Ordusu, Ereğli’de yapılan savaşta 300.000 kişiyi kaybetmiş. 6 kişi Tarsus’a sığınmışlardır.

Ne gariptir ki kurtulanların hepsi kontlar ve çevresindekilerdir.

Bazı kaynaklarda zikredilen Ereğli Savaşından kurtulan 700 kişinin yollarını kaybedip Ermenek’e çıka vardılar şeklindeki anlatımlarının dayanağı olmadığıdır. Yerel kaynaklarda olmayan bu bilgiler batılı kaynaklardan toplanmıştır. İşin garip tarafı Haçlıların toplanda 450.000’i bulan ölen sayısının çokluğunun saklanmasını sağlamaya çalıştıkları şeklinde yorumlanmaktadır.

 

19 Aralık 2020

Araştırma

Durmuş Ali ÖZBEK

durmusaliozbek@hotmail.com



[1] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.48

[2] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.50

[3] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.51,52

[4] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.51

[5] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.53

[6] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.54

[7] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.56

<<<ÖNCEKİ BÖLÜM                          DİZİ YAZIMIZIN SONU



YAZARLAR SAYFASINA ==>>>
Medya Ermenek Taşeli Edebiyat Güncesi yayınlanan makalelerin içeriği hakkında mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu makalesi yayınlanan yazara aittir.Yayınlanan makale karşılığında yazarlara telif ücreti ödenmez. Yazarlar bunu peşinen kabul etmiş sayılırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.

sanalbasin.com üyesidir
Düzenleme | Copyright © 2013-2023 | MedER |Medya Ermenek
BİZE ULAŞIN
ghs.google.com
ghs.google.com