1101 Yılı 3. Haçlı Ordusu ve Ereğli
Savaşı
“Sultan Kılıç Arslan için haçlılara karşı kazandığı ikinci
zafer de, henüz mücadelenin sonunu noktalamış değildi. Çünkü o, yukarıda anlatıldığı
gibi Nevers kontunun kuvvetleriyle savaştığı sırada, Aquitanialı Fransızlar ile
Bayernli Almanlardan oluşan üçüncü bir haçlı ordusu Selçuklu topraklarına girmiş
bulunuyordu.”[1]
“Akşehir
(Philomelion) yakınında Selçuklu topraklarına girdikten sonra birden zorluklar
başlamıştı. Haçlılar özellikle su ve yiyecek sıkıntısı çekmekteydiler. Zira
Türkler bütün kuyu, sarnıç ve kaynakları kullanılmaz hale getirdikleri gibi,
yol boyunca uzanan bölgedeki olgun tahılı yakmışlar ve her türlü yiyecek
maddesini de beraberlerine alarak şehirleri boşaltıp geri çekilmişlerdi.
Albertus,
böylece Türklerin açlık ve susuzluk yüzünden yiyecek ve su aramak üzere ordudan
ayrılan gruplarla savaşmanın daha kolay olacağını hesapladıklarını
söylemektedir.
Rivayetinin devamında o, Türklerin
uyguladığı bu taktiğe çok öfkelenen Guillaume, Welf ve arkadaşlarının bunun
üzerine yol boyunca Türklere ait bulunan Philomelion (Akşehir) , Salamia
(İsmil) ve bütün diğer şehirlere saldırarak, bunların hepsini tahrip ettikten
sonra Reclei (Ereğli) 'ye doğru yürüdüklerini kaydetmiştir.”[2]
“Albertus'un ifadesinden anlaşıldığına göre, ikinci Haçlı
ordusunu (Nevers Ordusu) yendikten sonra Kılıç Arslan kumandasındaki Türk birlikleri
üçüncü haçlı ordusu (Aquitania-Bayern) ile herhangi bir çatışmaya girmeden
Ereğli'ye doğru geri çekilmişlerdi. Türklerin bu şekilde geri çekilişi, sultan
Kılıç Arslan'ın Haçlılara karşı uygulamakla olduğu stratejiye uygun
düşmektedir. Çünkü onun, sayısal üstünlüğe sahip, henüz yeterince yıpranmamış
bu ordu ile hemen savaşa tutuşması beklenemezdi. Aynı zamanda Ağustos ayı
içinde iki haçlı ordusu ile ayrı ayrı savaşmış olan Türk kuvvetlerinin de, bir
nefes alma süresine ihtiyacı vardı.
Herhalde Kılıç Arslan başarıya ulaşabilmek için, ilk iki
haçlı ordusuna, özellikle birincisine uyguladığı şekilde üçüncü haçlı ordusunun
da önü sıra geri çekilerek, bunları zor şartlar altında uzun süre yürütüp
güçten düşürmenin ve ancak bundan sonra uygun gördüğü bir yerde kesin savaşa
girişmenin gereğine inanmış olmalıdır.
Ayrıca onun Ereğli'ye doğru çekilmesinin diğer bir sebebi
de, ancak bütün Türk kuvvetlerinin birleşmesini sağladıktan sonra büyük Haçlı ordusuyla
savaşabilmenin mümkün olacağını düşünmüş olmasındandolayıdır.”[3]
“Albertus,
Philomelion (Akşehir) 'un adını Finimini şeklinde kaydetmiş olup, bu yeri
Konya'dan sonra Salamia (İsmil) ile birlikte zikretmiştir. Bu, coğrafi bakımdan
hatalıdır. Philomelion (Akşehir) , Konya'nın 226
km. kuzeybatısındadır. Salamia (İsmi!)
ise,..Konya – Ereğli yolu üzerinde Konya'nın 50
km. güneydoğusunda tuzluk arazide
bulunmaktadır.
Bizans kumandanları Frankları 1 5 gün susuz yerlerde dolaştırdılar.
Buralarda kuru çölden ve kayalık dağlardan başka hiçbir şey görünmüyordu.
Onların bulabildikleri su, kireçli su kadar beyaz ve tuzlu bir şeydi"
şeklindeki kaydı da, haçlıların Akşehir'den itibaren Konya, İsmil üzerinden Ereğli'ye
doğru yürüdükleri, Türkler tarafından boşaltılmış bölgeye işaret etmektedir.”[4]
“Aquitanialılar ve Bayernlilerden
oluşan üçüncü haçlı ordusu ise, bu arada yürüyüşüne devam ederek, nihayet Eylül
ayı başında Ereğli yakınına gelmişti. Burası, üçüncü Haçlı ordusunun Sultan I. Kılıç Arslan kumandasındaki Türkler
tarafından kuşatılıp yok edildiği yer oldu.
Ereğli'nin batısında, içinden Ereğli suyunun aktığı Olos
veya Avlos (Akgöl) denilen ve kısmen bataklık olan bu düzlüğün adı, sadece Urfalı
Mateos tarafından savaşın vuku bulduğu yer (Olos ovası) olarak kaydedilmiştir.
Albertus da, yer adı vermeden, savaşın bir su kenarında ve
bataklık arazide yapıldı. Adı, Agimith,
Agimit veya Agunich şeklinde kaydedilmiş olan bu Türk beyinin kimliğini tesbit
etmek mümkün olmadığını söyler.
O, haçlıların uzun süredir büyük bir özlemle hasretini
çektikleri ve herkesin içmesine yetecek kadar suyu bol olan bir ırmak kenarına
ulaştıklarını, fakat suyun karşı kıyısında pusu kurmuş olan Kılıç Arslan,
Gümüştekin ve Türk beyleri Karaca ile Agimith kumandasındaki muazzam Türk birliklerinin
birdenbire ortaya çıkarak, böyle bir şey beklemeden suya yaklaşmakta olan
haçlıları, atları ve davarları ok yağmuruna tutarak su kenarından uzaklaşmaya
zorladıklarını ve uzun yolculuktan yorgun düşmüş, susuzluktan tükenmiş olan haçlıların
bu şiddetli hücuma dayanacak gücü bulamadıklarını, saatlerce süren korkunç ve
kanlı bir savaştan sonra Haçlıların çoğunun ırmak yatağından kaçmaya veya
bataklık arazideki çalılar arasında saklanmaya çalıştıklarını, fakat Türkler tarafından
hepsinin oklarla vurulup öldürüldüğünü, sadece dağlara doğru kaçan az sayıdaki
insanın canını kurtarabildiğini yazmaktadır.
Urfalı Mateos'un Ereğli savaşı hakkındaki rivayeti; haçlıların
yanında bulunan Bizans refakat birliği kumandanının -herhalde mücadelenin
kaybedildiğini anlayarak -savaşı bırakıp kaçtığını, savaşın içinde olmayıp da
mücadeleyi bir tepeden seyreden Aquitania dükü Guillaume'un askerlerinin mahvoluşuna
çok üzüldüğünü, fakat Türklerin hücumu daha da şiddetlenip kendisinin bulunduğu
tepe kuşatıldığında, onun 400 kişilik atlı kuvvetiyle birlikte kaçıp gittiğini ve sayısı
300.000'i bulan haçlı ordusunun kâmilen telef olduğunu bildirmektedir.
Anonim Süryani Vııkayinamesi 'nin kısa kaydı ise;ne Albertus'un, ne de Urfalı Mateos'un
verilerine yeni bir bilgi ekler. Onun kaydı, sadece her iki kaynağın
rivayetlerini desteklemesi bakımından fayda sağlar. Fulcherius Carnotensis'e
gelince, onun, bu sefere katılmış olan bazı şövalyelerin adlarını bildirmesi ve
Ereğli yakınındaki savaşta yaralanıp Tarsus'da ölen dük Hugue de Vermandois
hakkında verdiği bilgi, tabiatıyla olaya bir katkı niteliğindedir.
Kaynakların ifadeleri topluca değerlendirildiğinde, Sultan
I. Kılıç
Arslan[5]
kumandasındaki Türk ordusunun Aquitanialı Fransızlar ve Bayernli Alınanlardan oluşan
üçüncü haçlı ordusunu Ereğli suyu yanında pusuya düşürdükten sonra tamamıyla
imha etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu arada Albertus ve Urfalı Mateos'un
rivayetlerine inanarak, bu savaşta -kadın, erkek - pek çok kişinin Türkler
tarafından esir alındığını ve ancak az sayıda insanın savaş alanından kaçıp canını
kurtarabildiğini de belirtmek gerekir.
İşin ilginç yanı, 1101
yılındaki ilk iki haçlı ordusunun
uğradıkları yenilgilerden sonra olduğu gibi, adamlarını savaş alanında kaderleriyle
baş başa bırakan bu haçlı liderlerinin de hemen tamamının kurtulmuş olmasıdır:
Örneğin Albertus, Auvergne piskoposu Guillaurne'un
adamlarıyla birlikte dağın eteğinde Ereğli suyunun çıktığı yere doğru kaçtığını
ve bunların ancak atlarını bırakarak ve üzerlerindeki her şeyi çıkarıp atarak
kaçtıklarını söyler.
Bayern dükü VVelf de aynı şekilde zırhını, silahlarını
fırlatıp atmış ve dağlara kaçarak Türklerin elinden canını zorlukla
kurtarabilmişti.
Fakat Albertus, dağdan çok uzakta - savaş alanında -
kalmış olan binlerce Alman, Fransız ve Gaskonyalının bu sırada ölmekte olduğnu
da, şüphesiz efendileri tarafından orada terkedilmiş Hristiyanlar için duyduğu
acıyı dile getirmek amacıyla, belirtmiş olmalıdır.
Ayrıca o, eserini kaleme aldığı güne kadar, markiz Ida'nın
da diğer hanımlar gibi Türklerin eline esir mi düştü, yoksa mücadele sırasında
öldü mü, hala kimse tarafından kesin olarak bilinmediğini söylemekte. Aquitania
dükü Guillaurne'un ise at uşağıyla birlikte Türk silahlarının önünden
kaçtığını, dağlarda günlerce yol aradıktan sonra nihayet Yabancı Bcrnhard'ın
idaresinde bulunan Tarsus yakınındaki Longinias şehrine ulaştığını ve buradan
Antakya prinkepsi Tankred'in yanına gittiğini yazmaktadır. Ekkehardus'a gelince
o da, Bayern dükü VVelf'in ordusunda bulunan iki kontun - Bernhard ve Heinrich von
Regensburg'un - Akdeniz sahiline kaçıp kurtulanlar arasında bulunduğunu, fakat
Salzburg başpiskoposu Thierno'nun esir düşüp öldüğünü kaydetmiştir!
Albertus, aynı yer. Ordericus Vitalis (V, x, s. 340)
300.000 kişilik orduyla yola çıkan ve
İstanbul'a vardığında bu gücüyle imparatoru endişeye düşüren Poitiers kontu
Guillaume'un, Antakya'ya bir dilenci gibi sadece 6
adamıyla ulaşabildiğini söyler.”[6]
Bu olay, kendilerinden yardım umulan 1101 Yılı Haçlı
Ordularından geriye kalan haçlı grubunun ne kadar aciz bir duruma düşmüş bulunduğunu
göstermesi bakımından ilgi çekicidir.
Türklerin 1101 Yılı Haçlı Ordularına karşı Anadolu'da
giriştikleri çetin mücadele, Ereğli yakınında yapılan savaşın kesin zaferi ile
tamamlanmış oldu.
Kazanılan bu başarı, Türk milletinin Anadolu'daki varlığı
ve geleceği bakımından bir dönüm noktası olmak özelliğine sahiptir.
Sultan I. Kılıç Arslan ile Danişmendli Gümüştekin ve birçok
Türk beyi, milli birlik ve beraberlik şuuru içinde, kendilerinden sayıca çok üstün
üç haçlı ordusuna karşı arka arkaya kazandıkları 1101 yılındaki bu zaferlerle, Türklerin kazanılması zor ve ilginç bir efsane yaratmıştı. Türklerin Anadolu'dan sökülüp atılamayacağını ve bu
toprakların artık bir Türk yurdu olduğu gerçeğini ispatlamış oldular.”[7]
1101 yılı Birinci
Haçlı Ordusu, Merzifon Savaşında 160.000 kişi ölmüş
çok az kurtulan olmuş.
1101 yılı İkinci
Haçlı Ordusu, Kulu’dan başlayan saldırılar Konya’da
yapılan saldırılar ve devamında Nonante
Savaşında 700 kişi kurtulmuş, akabinde (Ermenek) Altıntaş Yaylası ve İzvit Yaylasında
yapılan savaş sonrasında 12 kişi kurtulabilmiş.
1101 yılı Üçüncü Haçlı Ordusu, Ereğli’de yapılan savaşta 300.000 kişiyi kaybetmiş. 6
kişi Tarsus’a sığınmışlardır.
Ne gariptir ki kurtulanların hepsi kontlar ve
çevresindekilerdir.
Bazı kaynaklarda zikredilen Ereğli Savaşından kurtulan 700
kişinin yollarını kaybedip Ermenek’e çıka vardılar şeklindeki anlatımlarının dayanağı
olmadığıdır. Yerel kaynaklarda olmayan bu bilgiler batılı kaynaklardan
toplanmıştır. İşin garip tarafı Haçlıların toplanda 450.000’i bulan ölen
sayısının çokluğunun saklanmasını sağlamaya çalıştıkları şeklinde
yorumlanmaktadır.
19
Aralık 2020
Araştırma
Durmuş
Ali ÖZBEK
durmusaliozbek@hotmail.com
[1] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.48
[2] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.50
[3] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.51,52
[4] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.51
[5] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.53
[6] Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 Yılı Haçlı Seferleri, s.54
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.