Bayramlar sevinme, sevindirme ve
kucaklaşma günleridir.
Bayramlar dini ve milli olarak iki
türlü olup dini bayramlarımızdan 1444 / 2023 Ramazan bayramını yarın idrak
edeceğiz, inşallah!
Arife denen bu gün bütün dünya
Müslümanları ölmüşleriyle bayramlaşmak için mezarlıklara koşarlar ya da oldukları
yerden onlara hediyeler sunarak memnun etmeye çalışırlar.
Bayram namazları en yoğun katılımla
kılınan bir namaz olup senede iki defa kılınır. Bu bakımdan bütün Müslümanlar
iştirak ederler.
Bu bayram kucaklaşmaya, sarılmaya
daha çok ihtiyacımız var. Çünkü 14 Mayısta ülkemizde beş yılda bir yapılan
genel bir seçim var. Bu seçim atmosferinde baya gerildik: partiler, ittifaklar,
hizipler, fırkalar olduk.
Bütün partiler iki gurupta toplandı.
Bu da tarihin bu en önemli seçimini kimsenin kaybetme lüksü olmadığının
eseridir. Çünkü bu seçimle hem TBMM’nin 600 üyesi hem de cumhurbaşkanı
seçilecektir.
Ama bir maçı kazanan sadece bir
takımdır, bunu da unutmayalım ve sonuca herkes kendisini hazırlasın! Memlekette
sudan bahanelerle huzursuzluk çıkarmaya zamanımız yok, çok geç kaldık, daha
yapılacak çok işimiz var Türkiye Cumhuriyeti olarak.
1989’a kadar Türkiye’de cumhurbaşkanlığı
yedi yıllığına TBMM tarafından seçilirdi. Teamül gereği en yaşlı emekli bir
general cumhurbaşkanı olurdu. Hatta o zamanlar: Harbiye’ye başlayan bir
öğrencinin en büyük hedefi cumhurbaşkanı olmaktır, derlerdi. 1989’da merhum
Turgut Özal ilk sivil cumhurbaşkanı seçildi.
1989’da ilk defa cumhurbaşkanlığı
sivilleşti ve ondan sonra bugüne kadar hep sivil politikacılar seçildi.
2014 yılında ise demokrasimiz daha
da gelişerek cumhurbaşkanı doğrudan halkoyuyla seçilmeye başlandı ve Recep
Tayyip Erdoğan bu makama halk tarafından seçildi.
Şimdi 23 gün sonra 2023 yılı 14
Mayısta tarihi bir seçime daha gidiyoruz. Tarihi diyoruz çünkü bu seçim tam da
cumhuriyetin yüzüncü yılına rastlamaktadır.
Kurulan iki ittifakın da ikinci yüz
yıl programları çok önemli ve heyecan vericidir.
Bu seçimlerin vatanımıza,
milletimize ve dünyaya hayırlar getirmesini Allah cc hazretlerinden temenni ve
niyaz ediyorum.
Konumuz bayram ama kısaca bayramdan
sonra inşallah yaşayacağımız demokrasi bayramından da söz etmiş olduk.
Ancak burada bayramlarımızı kardeşçe,
kucaklaşarak kutlamamıza engel olacak tutumlardan bahsetmek istiyorum.
Bu sıcak seçim atmosferinde çok
gerildik. Çok bölündük ama bölünmeyi ittifaklar ikiye düşürdü diyebiliriz. Şu
anda dört görünse de seçim ikinci tura kalırsa iki görüşte birleşmek durumunda
kalacağız.
Gerilme meselesi çatıdan tabana
doğru yayılıyor. Aslında eskiden bunun tam tersiydi. Gerilim tabandan tavana
doğru giderdi. Mesela 1980 yılına kadar izlediğim seçimlerde liderler
televizyonda bir araya gelebiliyordu. Ama şimdi liderler yolda hatta cenazede karşılaşsalar
bile tokalaşmıyorlar.
Değerli
arkadaşlar!
Hiç gerilmeyelim, demokratik bir
cumhuriyetimiz var, bir hukuk devletimiz var, yüz yılını tamamlamış modern bir devletimiz
var. Aksamalar, hatalar, haksızlıklar oluyor mu? Oluyor!
Ama bunları düzeltmek için elimizde
fırsat da var, bu fırsatlar seçimlerdir. Dünyanın en dürüst ve hilesiz
seçimlerinin Türkiye’de yapıldığı dünya âlem bilir. Sandık başında her partinin
gözlemcisi var mı? Var! Herkes her şeyi şeffafça izliyor mu, izliyor. O zaman
hiçbir dedikoduya aldırmadan oyumuzu kullanalım, bizim görevimiz budur.
Tek yapmamız gereken seçmek
istediğimiz parti ve lidere oy vermek ve çalışmaktır. Önce oy verelim, bu genel
halkımızın yapacağı bir iştir. Sonra da isteyenler çalışmalara da katılsın, bu
da kendisini bir şeyler yazıp söylemeye muktedir addeden kişilerin işidir.
İşte bütün mesele bu ikinci gurup
vatandaşlarımızın tavrında toplanıyor: bu tavır propaganda sırasındaki çok
keskin, aşırı, ısırıcı ve kanatıcı dildir!
Değerli
kardeşlerim!
Türkiye Cumhuriyeti yüz yılını
dolduran genç bir cumhuriyettir. Bunu dünya durdukça yaşatmak hepimizin
görevidir. Başka alternatif bir idare biçimi yoktur, önce bunda bir anlaşalım.
Türkiye Cumhuriyeti devasa bir
imparatorluğun enkazı altından doğrulan bir devlettir. Osmanlı imparatorluğu
yapısı gereği bütün dini ve etnik kökenleri barındıran bir devletti. Şimdi de
varisi olan yeni devletimizde bütün dini ve etnik guruplar az da olsa vardır.
Az da olsa dedim çünkü 1923 mübadelesiyle fazlalıklar ait oldukları ülke ve
topluluklara iade edildiler.
Osmanlı imparatorluğu 600 sene bütün
bu gurupları ve devletleri muhteşem bir adalet ve hoşgörü anlaşılışıyla idare
etti. Ancak 1789 Fransa devrimiyle artık bütün ayrı milletler kendi
devletlerini kurma yolunda adım atmaya başlarınca bütün imparatorluklar gibi
Osmanlılar da çözülüp dağıldılar. Osmanlının eski toprakları üzerinde şu anda
elliye yakın devlet oturmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinde şu
anda birçok etnik köken vardır. Dini oluşumlar da vardır. Ancak cumhuriyet
sözleşmesiyle bizler bir millet, Türk Milleti olarak yaşamaya ant içtik.
Seçim propagandasını ister sosyal
medyada ister halka inerek yapalım asla birbirimizi kanatıcı, ısırıcı, itici,
kin nefret ve öfke aşılayıcı tavırlardan uzak duralım.
Unutmayalım: Türkiye Cumhuriyeti
hepimizindir ve bu ülkede: Turancısı, şeriatçısı, komünisti, İslamcısı, Dinlisi,
Dinsizi, ateisti, ataisti, Atatürkçüsü, laiki, dindarı, moderni, ırkçısı,
küreselcisi vardır ve herkes aynı haklara sahiptir.
Tek yapmamız gereken tahammül ve
hoşgörüyle birbirimizle konuşabilmektir. Birbirimizin varlığına
katlanabilmektir. Bu görüşlerden hepsi kesinlikle tek doğru kendi görüşünün
olduğunu savunur. Ve diğerlerini zavallı olarak görür. Ama bu doğru bilinen şey
de doğru değildir, en azından algı şekli yanlıştır.
İşte bu yanlış nedeniyle herkes
tabanda ve tavanda diğerini hıyanet ve ihanetle suçlamaktadır, bu ise çok
tehlikeli bir yaklaşımdır.
Kimse kimseyi küçük görmemeli,
hakaret etmemeli, farklı düşündüğü için incitmemelidir. Dini siyasete
kesinlikle karıştırmamalıdır. Dinin yeri her şeyin üstündedir. Din ile
sevdiğimiz partiyi özdeş yaparsak diğer partilere oy verenleri tekfire
başlarız. Falan adam, filan cemaat veya şu tarikat bu tarikat neden bize oy
vermedi, diye kin besleriz. Bu da mensubu olduğumuz dinin ruhuna zıttır.
Yarın sabah Türk Milletinin top yekûn
camilerde toplandığını ve kıbleye dönerek tek Allaha yalvardığını göreceğiz,
inşallah. Kıbleye dönen hiçbir Müslümanı tekfire hakkımız olmadığını ima etmek
için söyledim bunu. Burada kimsede parti rozeti olmayacak, kimseye ayrılmış bir
koltuk ve köşe de olmayacak her gelen sırayla boş bulduğu yere oturarak
camileri dolduracak. Bayram namazları yüzde doksan dokuzun tecelli ettiği
günlerdir.
Ne var ki atmosferinde bulunduğumuz
yüz yılın seçimi öncesinde artık işi hakaretten de uzağa götürerek küfür, lanet
ve çirkin ifadelere tevessül edenler artmaya başladı. Allah aşkına biz nasıl
cumhuriyet çocuğuyuz?
Osmanlı döneminde Tanzimat
fermanında yani bundan yaklaşık 200 sene önce “kimse kimseye gavur, kafir”
diyemez. Hiçbir din diğerinin mensubuna hakaret edemez, hiçbir ırk diğerini
tezyif edemez!” diye madde konmuştu. Bunun kanıtı olarak size henüz
yayınlamadığım bir makaleden kısa bir kesit vereyim:
“1890 senesinde Karamanın Ermenek
ilçesinde ticaretle uğraşan Ermeni Milletinden Haci Serkiz Ermenek’ten İstanbul’a
Sultan Abdülhamid’e hitaben bir telgraf çekiyor. Uzun telgrafında şikâyetlerini
sıraladığı sırada ‘Ermenek halkı bize kâfir, küffar diyorlar’ tarzında bir
cümle kullanıyor.”
Değerli arkadaşlar!
Kendimize gelelim, burası muz
cumhuriyeti değil, Türkiye Cumhuriyetidir ve bir imparatorluk varisi olarak bu
ülkede halen bütün etnik ve dini kökenler mevcuttur.
Hristiyan, Yahudi, Ermeni, Rum…
Eline silah alıp devlete başkaldırmadıkça
ve kaba kuvvete başvurmadıkça herkes görüşünü savunabilir ve tebliğ edebilir. Sen
de doğru bildiğini aynı şartlarda anlat ama asla benden başkası yanlış yolda ve
bunu hak ediyor diyerek hakaret ve küfür edip kaba kuvvete yeltenme!
Yüzde 99’u Müslüman olan halkımız
çok iyi bilir ki Medine Sözleşmesi Allah’ın son peygamberi ve ilk İslam
Devletinin de başkanı olan Hz Muhammed (sav) tarafından ortaya konan bir
beraber yaşama sanatıdır. Bu sözleşmede Müslümanlar, Yahudiler, Hristiyanlar ve
müşrikler aynı devletin vatandaşı olarak kabul edilip ortak edilmişlerdir.
Bu durum; diğer din ve inanç
sahiplerine karışmayan hatta onları kendi kurallarını uygulamaya çağıran ama
asla zorlama yapmayan haliyle laiklik sistemine de çok benzer.
Nitekim evrenin tek gerçeği olarak
iki cihanı da kapsayan İslam dininin kutsal kitabında, bu dini yaymak ve bütün
insanlığa duyurmak konusunda aydın müminlere görev verilirken üç hususta önemle
durmaları emredilir:
1- Dinde zorlama yoktur:
“Dinde zorlama
yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder de
Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir
ve bilir.” (Bakara 256)
2- İyilik ve güzellikle İslam’a davet
etmek:
“Rabbinin
yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış.
Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O,
doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir.” (Nahl 125)
3- Rakibinin sevdiklerine hakaret
etme!
“Allah’tan
başkasına tapanlara kötü söz söylemeyin; sonra onlar da bilmeden, taşkınlık
yaparak Allah hakkında kötü sözler söylerler. Böylece biz her ümmete kendi
işlerini çekici gösterdik. Sonunda dönüşleri rablerinedir. Artık O, ne
yaptıklarını kendilerine bildirecektir.” (Enam 108)
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti tek
başına bile Medine Sözleşmesine konu olabilir. Ülkemizde de Müslümanlar,
Yahudiler, Hristiyanlar ve müşrikler mevcuttur. Müşrikleri yani hiçbir dine
sahip olmayan ateistlerle özdeşleştirebiliriz.
Bu ülkede yaşayan hiç kimsenin
Müslümanları cumhuriyetle kavgalı göstermeye hakkı yoktur. Cumhuriyet
hepimizindir, kimsenin kimseyi potansiyel cumhuriyet karşıtı gibi gösterme
lüksü olamaz. Toplumumuz da fertler de, partiler de, bütün sivil - asker kurum
ve kuruluşlar da artık kafalarındaki muhafazakâr kesime karşı uydurulan
“cumhuriyet düşmanı” algı ve olgusunu değiştirmelidir.
Allah aşkına yüz yıllık cumhuriyet tarihinde
siz hiç “hanedanlığı geri getirelim” diyen duydunuz mu? Bırak akıllıyı
meczuplar bile böyle bir laf etmez.
Demokrasi ve özgürlüklerle taçlanan
bir cumhuriyet hepimizin baş tacıdır. Hepimiz bu çatı altında huzurla
yaşayacağız. Gelecek nesillere daha huzurlu bir ülke bırakmayı hedef alacağız.
Son olarak!
Bana tahammül edeceksin, sana
tahammül edeceğiz ve ona tahammül edeceğiz! Bizler bu halimizle bir bütünüz,
beni dışlayamazsın, seni dışlayamam ve onu dışlayamayız!
Avucumuzdaki bilgisayara sarılıp
bizim gibi düşünmeyen kimseye hain, dinsiz, gâvur, vatan haini, dönek, dinsiz
ve benzeri salvolarla kahramanlık peşinde koşma lüksümüz olamaz!
Demokratik Türkiye Cumhuriyetinin
temellerini sağlamlaştırmaya çalışalım. Darbe anayasalarını bir kenara atalım,
bütün kesimlerin haklarını garanti eden bir anayasa yapalım.
Herkes işine gücüne yoğunlaşsın, vatanımızı
TSK ve diğer emniyet güçlerimiz hakkıyla korumaktadır, vatan kurtaran aslanlar
olmaktan sıyrılıp vatanı dünyada birinci lige çıkaran kahramanlar olmaya çalışalım.
Hasetliği, fesatlığı, çekememeyi,
kıskançlığı, arsızlığı, hırsızlığı, katlanamamayı, hoşgörüsüzlüğü ve bencilliği
bir tarafa bırakalım.
Ve yüce peygamberimizin (sav)
buyurduğu gibi kardeş olup kardeşçe yaşayalım:
“Birbirinizi
arkadan çekiştirmeyin, birbirinizi jurnallemeyin, birbirinize öfkelenmeyin,
birbirinizi kıskanmayın, birbirinizle alakayı kesmeyin, birbirinizle
çekişmeyin, birbirinizin düşmanı olmayın, aleyhinde kullanmak üzere
birbirinizin hatasını kollamayın, birbirinize dürüst olun, birbirinizi tuzağa
düşürmeye çalışmayın, birbirinizin açığını kollamayın ve Allah’ın emrettiği
gibi kardeşler olun!” (Buhar ve Müslim 261)
Cenab-ı haktan memleketimize ve
insanlığa yarar getirecek bir bayram ve genel seçim nasip etmesini niyaz
ederim!
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.