Karamanoğullarının İade-i İtibarı – 8
Dil Bayramı Konya'da da Yapılmalı!
KMÜ, Mehmet Beyin Şahsında Karamanoğullarının
İtibarının İadesidir [1]
Selçuklu İmparatorluğu ve Moğol Vesayeti
Ermenek Türkleri
Kim bu Falcı Cadının oğlu?
Moğol Valisine Sunulan Kitap!
Moğol Konya Tahtına El Koyuyor!
Moğol’un Hizmetindeki Sultanlar
Havariç / Hariciler
Bundan sonra Türkçeden başka Dil Konuşulmayacak!
İskarpinli Acem Yazar!
Ermenistan Vilayeti Neresi?
Mevlana ve Sadreddin-i Konevi Nerede?
Selçuklu devletini Moğol Hâkimiyetinden Kurtarma Girişimleri
Dil Bayramları
Dil, din gibi bir milleti millet
yapan, en önemli unsurlardan birisidir.
Birinci olarak Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün katılımıyla 1932 yılında düzenlenen I. Türk Dili
Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül’ü her yıl ülke genelinde “Dil Bayramı”
olarak kutluyoruz.
İkinci olarak, Konya sarayında 13
Mayıs 1277 yılında Sultanla Karamanoğlu Mehmet Beyin beraber katıldıkları
Selçuklu Devleti divanında alınan kararın yıl dönümlerinde Karamanda her yıl
Türkçe Dil bayramı kutlanmaktadır. Bu bayram devletimiz tarafından da tescil
edilmiştir.
Her yıl şahsen katılmaya çalıştığım
bu bayram, önce Karamanoğullarının ilk yerleştikleri bölge olan ve ilk beylerin
türbelerinin de bulunduğu Balkusan (Ermenek Karaman) köyünde başlar. Sonra
Karaman vilayetinde çeşitli etkinliklerle devam eder.
Balkusan köyündeki Karamanoğlu türbesi, Konya Vakıflar
Genel Müdürlüğünce başlatılan restorasyonu tamamlanarak 2009 yılında yeni bir
modelle ortaya kondu. Bu hususta ve
Türkçenin Resmi Dil olarak Mehmet beyin söz konusu fermanıyla her yıl Balkusan’da
kutlanması hakkında büyük çaba ve katkılarından dolayı Ermenek Güneyyurt
doğumlu eski Spor Bakanı merhum Fikret Ünlüyü rahmetle ve Ermenek / Balkusan
Karamanoğlu Mehmet Bey Dil ve Kültür Derneği başkanı Sayın Habip Çalışkan ile
bu hususta her zaman inisiyatif alan Sayın Halit Bardakçı üstadı saygıyla anmak
istiyorum.
Ayrıca Mehmet Bey ve Karaman beyin
babaları merhum Nure Sofi hazretlerinin Mut’a bağlı Yalnızcabağ köyü Değirmenlik
yaylasında harap haldeki türbesini yoğun bir çalışma trafiğiyle Adana Vakıflar
Genel müdürlüğünce yenilenmesini sağlayan, Karamanoğulları üzerine durmak
dinlenmek bilmeden çalışan ve bu yolda bir düzineye yakın eser veren Sayın
Şerafettin Güç’ü de hürmetle anarım.
Selçuklu ve
Moğol Vesayeti
Selçuklu
İmparatorluğu 1243 yılında yapılan Kösedağ savaşında yaşadığı yenilgiden sonra fiilen
şirk ehli ve küfür erbabı İlhanlı / Moğol vesayetine girmiştir.
Otuz
beş sene süren bu durum 1277 yılında Sultan Baybars’ın Moğolları yenip Kayseri’ye
gelişinden ve Mısıra dönüşünden sonra tamamen Moğol valilerce yönetilen tam
manasıyla kukla gibi oynatılan sultanların imparatorluğu haline gelmiştir
Selçuklular.
Kösedağ mağlubiyetinden sonra
devletin büyük oranda gelirleri Moğollara akmıştır. Maliyeyi, hazineyi ve dış
işlerini onlar yönetmiştir. Selçuklu Sultanları ise onların istediğinde kalkan,
istediğinde oturan birer oyuncağı durumuna düşmüşlerdir.
1277’de Moğolların Sultan
Baybars’a yenilmesinden sonra ise Konya payitahtında Moğol vali varken sultan
ve vezirleri ilden ile dolaştırılarak sadece Moğollar lehine noter gibi kullanılmışlardır.
Bu durum nedir?
Bu halde bağımsız bir devletten söz edilebilir mi?
Selçukluların son otuz yılı Osmanlıların son yirmi yılına benzer.
Osmanlıların başkenti İstanbul en sonunda İngiliz ve müttefik düşmanlarca işgal
edilmiştir. Şimdi İstanbul’dan işgalcileri çıkarmak için harekete geçmek isyan
veya şekavet midir? Asla, o halde Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye’yi
işgalcilerden kurtarmak için giriştiği istiklal savaşı neyse Karamanoğlu Mehmet
beyin Konya’yı işgalcilerden kurtarmak için harekete geçmesi aynı şeydir. Düşman
şirk ve küfür ehlidir, ha İngiliz ha Moğol, ne fark eder?
Moğollar Konya’daki işlerini adı
Müslüman olan hâkimlere gördürerek emellerine ulaşıyorlardı.
Bu vahim hale seyirci olmayanlar
da vardı. Bunlar arasında Hatiroğlu ve Karamanoğlu aileleri başı çekmektedir.
Bu iki aile ve bir vatanperver
ama korkak ve ikiyüzlü bir münafık olan Muinüddin Süleyman Pervane Memluk
Sultanı Baybars’ı devamlı Anadolu’ya gelip Selçuklu saltanatını Moğollardan kurtarmasını
istiyordu.
Baybars da Kahire’den kalkıp
ordusuyla Kayseri’ye geldi, gelirken Elbistan ovasında 15 Nisan 1277 yılında Moğol
ordusuna büyük bir hezimet yaşattı.
Kayseri’de bütün Selçuklu halkı ve
beylikler kendisine itaatlerini bildirdiler. Anadolu bayram yapıyordu. Bu
Moğollardan kurtuluş bayramıydı. Ortada sadece Moğolların dur dedikleri yerde
duran sultan ve atabeyi yoktu. Bir de gizli gizli Baybars’a mektup yazıp
Moğollardan ülkeyi kurtarmasını isteyen Süleyman Pervane yoktu.
Tokatta bulunan Selçukluların
önemli şahsiyeti Pervane’ye Kayseri’ye gelmesi için adamlar gönderildi ama o
Moğol korkusuna gelemedi ama akıbeti korktuğu kişilerin kılıcıyla can vermek
oldu.
Sultan Baybars Süleyman Pervanenin
gelmemesine çok üzüldü ve kızdı. Başkent Kahire’yi boş bırakamayacağını
söyleyip Kayseri’ye bir vali tayin ederek ayrıldı. [2]
Bu sırada tarih 1277 idi. Hunhar
Abaka Han olayı duyunca ordusuyla Anadolu’ya gelip yüz binlerce insanı kılıçtan
geçirdi. Baybars’a itaat edenlerden korkunç bir intikam almıştı. Bu intikam
dedesi Hülagu’dan sonra yapılan en büyük Müslüman katliamı olarak anılacaktır.
Basybars ayrılırken ülkede
herkesin hakkını teslim etmiş, Karamanoğlu’nun da Konya’dan Akdeniz’e kadar
bütün toprakları bir mensurla sahiplenmesini istemişti.
Şimdi, Selçuklu devletini bu
zalim Moğollardan kurtarmak için harekete geçen bir kahramanı alkışlamamız
gerekmez mi?
Bu kahraman üstelik hanedanı
koruyarak bunu yapıyor ve sürgündeki şehzadelerden birisini tahta oturtuyor.
Kendisinin veziri olduğu
Konya’daki ilk divan toplantısında Türkçeden başka dil kullanılmaması hususunda
karar alınıyor. Çünkü görülen manzara vahimdir. O sırada divan kâtibi bir
İranlıdır ve her şeyi hatta sonradan yazdığı çok önemli Selçuklu tarihini bile
Farsça yazıyor.
Kim bu Falcı Cadının oğlu İbn-i Bibi?
“Hayatı hakkında bilinenler el-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye’de
çeşitli vesilelerle verdiği bilgilere dayanmaktadır. Künyesini Hüseyin b.
Muhammed b. Ali el-Ca‘ferî er-Rugadî el-müştehir bi-İbn Bîbî el-Müneccime (bk.
tıpkıbasım, s. 10) şeklinde kaydeden İbn Bîbî’nin Rugadî nisbesinden İran’ın Mâzenderan
bölgesindeki Rugad şehrine mensup olduğu söylenebilir. Annesi Bîbî Müneccime,
Babası Mecdüddin Muhammed Tercümân olup birinci Alaeddin Keykubat tarafından
1230 yılında Anadolu’ya getirilen bir ailenin çocuğudur.
Celâleddin Hârizmşah’ın 1231’de Diyarbakır
önlerinde Moğol kuvvetlerine yenilmesi ve ölümü üzerine Eyyûbî Hükümdarı
el-Melikü’l-Eşref Muzafferüddin Mûsâ’nın yanına Dımaşk’a gitmişler, Alâeddin
Keykubad daha sonra el-Melikü’l-Eşref’ten onları Anadolu’ya göndermesini
istemiş, bunun üzerine Konya’ya gelip I. Alâeddin Keykubad’ın hizmetine
girmişlerdir.
Aile olarak Konya Selçuklu sarayında
divan işlerinde bulunmuşlardır, Babası ölünce oğlu İbn-i Bibi 1270 yılında
Selçuklu Sarayı divan kâtipliğine geçmiştir.
İbn Bîbî, devlete karşı gelerek zaman
zaman karışıklıklar çıkaran Türkmenler, fityân, rünûd zümreleri hakkında
olumsuz düşüncelere sahiptir. Eserini Moğol hâkimiyeti döneminde yazıp bir
İlhanlı devlet adamına sunmuş olduğundan kanaatlerini açıkça ifade edememekle
birlikte Moğollar’ın Selçuklu Devleti’ne karşı güttükleri şiddet politikasını
ve Anadolu’da yaptıkları maddî ve mânevî tahribatı çeşitli vesilelerle dolaylı
olarak anlatmaktan çekinmemiştir.” [3]
Şimdi bütün tarihçilerin baş kaynak
olarak verdikleri İbn-i Bibi’nin el-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye’nin Karamanoğlu Mehmet
Bey bölümünü Arapça metninden olduğu gibi çevirerek veriyorum:
Karamanoğulları
Egemenliği ve Cimrinin Selçuklu İdaresini Ele Alması
İbn-i Hatir açıkça isyan edince ve
delice hayallerinin kanıtı olan ahmakça bir yol izlemeye başlayınca Selçuklu
hanedan üyeleri ve devlet erkânı zorunlu olarak Kayseri’den Niğde’ye
çekildiler.
İbn-i Hatir gibi nankörler
yaratılışlarının gereği onun etrafında toplandılar ve Kılıçaslan ailesine karşı
“Bir şeye benzerlik kendisine çeker” sözü gereği birleştiler.
Şam havasını soluyan Şeref’in
Fındıkdari’ye / Sultan Baybars derin bir düşkünlüğü ve hevesi olması her aşiret
ve taifeden yığınların onun için Niğde’de toplanmalarını sağladı.
Karamanoğullarına gelince onların babaları
ilk zamanlarında Ermen Nahiyelerinde kömürcülük yapan bir Türkmen’di.
Kamerüdddin olarak tanınan bu kişi sürekli dağlardan elde ettiği kömürle
Larende’ye gelir, satar ve ailesinin geçimini sağlardı.
1243 senesinde Baycu’nun Anadolu’nun
içerisine doğru iyice ilerlemesiyle meydana gelen devletteki zafiyet ve sıkıntı
üzerine bir fırsat yakalayan ve çocuklarıyla beraber hırsızlığa ve yol kesmeye
başlayan Karamanoğulları artık yürüme mertebesinden ata binmeye geçtiler.
Sultan İzzeddin’in Konya’da olmadığı
ve Sultan Rükneddin’in ülkeye ortak olarak girdiği bir anda Karamanı, büyük
toprak parçaları vererek, vaatlerde bulunup makamlar verip ikna ederek
kendisine itaat ettirmek tuzağına düşürdü.
Böylece Karaman’ın eline bol mal ve
servet geçince kafasına bozuk ve delice fikirler geldi, itaat sözlerine rağmen
kardeşi Bunsuz ile beraber, darb-ı meselde geçen “Sanat unutulmaz” sözü
kabilinden yol kesmeye başladılar.
Bu duruma Sultan Rükneddin çok kızdı,
cezalandırmayı düşünüyor ama bir şey yapamıyordu. Çünkü onların Ermen
vilayetinde yurtları vardı, isyan ve ayaklanmalarından korunmaya çalışıyordu.
Karaman ölünce kardeşi Bunsuz
Sultanın huzuruna geldi, Bunsuz zaten Sultan Rükneddin’in muhafız birliğinin
komutanıydı. Sarayın İlhanlı Moğol hükümdarına bağlılığının sürmesini
sağlıyordu.
Sultan Rükneddin Bunsuz’u hapsedip
Karaman’ın çocuklarını Kavele kalesine gönderdi. Sultan Rükneddin öldükten
sonra da Pervane serbest bırakıncaya kadar o kaleden bu kaleye gözaltında gidip
geldiler. Emir Pervane Karaman Beyin ın çocuklarını hapisten serbest bıraktı.
Çok geçmeden bu küçük yılancıklar
korkunç birer yılan olup ülkeyi tahribe ve insanlara azap etmeye başladılar.
Sultan Rükneddin’e olan hınçlarını oğluna muhalefet ederek almaya teşebbüs
ettiler. Hatir oğlunun Şamlılara yanaştığını duyduklarında ona yamandılar. Bu
cahil de Kadı Hıten oğlu Bedreddin İbrahim’e verilen Erminiya [4]güçleri
komutasını onlara teslim etti.
Kedük mevkiinde Şeref’e karşı
galibiyet elde edilip fitneler azalıp sıkıntı aşılınca Pervane bir askeri
birlik göndererek Erminiya’daki Karamanoğullarını yola getirmeye karar verdi.
Coğrafi zorluklar nedeniyle bu askeri kuvvet başarılı olamadı. Hatta ellerine
çok sayıda esir verdiler, bunun üzerine bu haricilerin cesareti daha da arttı.
Sonraki yılda Fundukdar / Sultan
Baybars için Tatara / Moğol’a galip gelince anlaşılıp, bu haber de saltanat
naibi Eminüddin Mikail’in kulağına ulaşınca – ki bu sırada sahib’in çocukları
da Larende’ye haricileri etkisizleştirmek üzere gitmişlerdi- ihtiyat için,
başkenti korumak üzere Konya’ya geldiler. Öte yandan Sultan ve Sahip Moğol
İlhanlı hükümdarına boyun eşmiş, ne derlerse yapmak durumunda olup
durumlarından haber alınamıyordu. Sahibin çocukları Karahisar’a gitmişlerdi,
Konya’ya bağlı sahil meliki emir naip Bahaeddin ise şehirdeydi.
Ermenek kalesindeki Türkler ve
Karamanoğulları Konya’nın boş olduğunu görünce vilayetteki Türkmenleri yağma
için çağırdılar. Bir gün, komutanları ve kültürde ve sebatta en şanlıları olan
Mehmet Bey mecliste temenni kabilinden şöyle dedi:
Şu anda Fundukdar’da işler
netleşmedi, elimizde bir Selçuklu sultanı olsa kıyamete kadar kimse bizimle boy
ölçüşemez. Bizans kralına bir elçi göndersek ve ellerinde sefalet içinde, rehin
bulunan Sultan İzzeddin’in çocuklarından birisini bize gönderse. Eğer kral bu
isteğimize olumlu cevap verirse yeryüzünde azamette bizi kimse geçemez.
O günlerde sokaklarda yaşayan,
harfuş, Türk kabileleri arasında dolaşan ve kendisinin Sultan İzzeddin’in oğlu
olduğunu iddia eder Cimri denen birisi vardı. Mehmet beyin yukarıdaki sözlerini
duyan bir adam anlatılanlara uyan bir adamı – ki bu kişi de cimri olarak
bilinmektedir- yolda görünce hemen tutup Mehmet beyin huzuruna getirir ve:
Beyim işte sizin aradığınız adamı getirdim, işte Sultan İzzeddin oğlu, adı ve
sanı Gıyasettin Siyavuş, der. [5]
Beyim bu adama yazmayı çizmeyi ben
öğrettim, diye ekler.
Bu bedbaht takinin / Allahtan
sakınan- sözünü duyanlar doğrulayıp ona biat ettiler. Üstünü başını değiştirip
sultanlar gibi yaldızlı ve ipekli elbiseler giydirip ayaklarında deriden mamul,
topuklarına uzun bağcıklarla bağlanan çarıklı Türkmenler tarafından Konya’ya
yola çıkarıldı.
Filobad sahrasına gelince Konya
Saltanat naibine bir elçi gönderip şöyle demesini istediler: Sultan İzzeddin’in
oğlu bizim yanımızdadır, bu nesebin doğruluğuna sağlam kişiler tanıktır, en
kısa sürede Sultanın Konya’daki naibinin elini öpüp biat etmesi için gelmesini
beklemektedir. Eğer nesebi üzerinde zerre şüphe edilirse eski saray
adamlarından sözü dinlenir ve hanedanı tanıyan bir zat gönderilerek tahkikatta
bulunabilir.
Eğer bu saray adamı nesebini doğru
bulursa bize de, size de kesin ona boyun eğmek ve itaat gerekir. Ve eğer nesebi
sahih olmadığını kanıtlarsa biz de kesinlikle inkâr etmeyiz, adamın kanaatini
yok saymayız.
Elçiler art arda gelirler giderler
ancak saltanat naibi bunlara cevap vermez, hatta öldürülmelerini emreder.
Karamanoğulları naibin inkârda sebat ettiğini görünce büyük bir ordu ile
Konya’ya girerler. Emirüddin ve ordusu Mehmet Beye ve Cimri’ye karşı savaşmak
üzere yola çıkarlar ancak karşı duracak güçte olmadıklarını görüp hezimete
uğramış halde şehre dönerler.
Türkmenler hendeğin kıyısına gelirler
ve At pazarı ve Çaşnigir kapıları önünde ateş yakarlar. Ayak takımı
müttefikleri de katılarak onlara ot ve odun takviyesi yaparlar. At pazarı
kapısı yanınca Türkmenler şehrin içine fırlarlar, çekirge sürüsü gibi hücum
ederler.
Naibe bu haber ulaşınca onları
engellemek üzere kapıya geldiğinde kapının yanmakta olduğunu görür ve
engellemeye gücünün yetmeyeceğini anlayıp kaçmaya karar verir. Bunun üzerine
sarığını çenesinin altından dolayıp dörtnala etrafa koşarak ve yüksek sesle bağırarak:
Türklerin tuzağına düştük, naip nerede? Diye tekrarlar durur. Sarayının
kapısına gelince içeri hırsız gibi girer ve bir adamının evinde gizlenir.
Türkmenler ise ışığa doluşan
pervaneler gibi şehre girerler, yakıp yıkarlar, kervansaray kapılarını kırarlar
ve konaklayan tüccarların mallarını yağmalarlar. Emirlerin saray ve evlerinin
kapılarını baltayla kırarlar.
Bütün ticari malları bir araya toplarlar, keseleri
nakitlerle dolar taşar. Görgü tanıkları Büyük Selçuklu İmparatorluğu sultanı
Sultan Sencer zamanında Nisabur istilası olayını anımsarlar.
Ertesi gün Cimri ile beraber şehre
girilir, Cimri tahta oturtulur.
Naip, fırsatı değerlendirerek şehrin
dışına çıkar ve doğru Tokat’a doğru yola çıkar. Saltanat hanedan üyeleri ve
devlet erkânı Tokat’tadır ancak Naip Han Kaymaz yakınlarında yakalanıp Mehmet
beye getirilir. İşkence sırasında iç çamaşırının bir yanında bir düğüm
bulurlar, düğümü çözünce içinde muşammaa sarılı mühürlü bir kâğıt ele
geçirirler.
Bu mühürlü kâğıtta hazinelerin
içeriği ve yerleri yazılıdır. Derhal ellerini bağlayarak şehre getirirler, kâğıtta
yazılı yerleri göstertirler ve hazineleri çıkarıp atlara, develere ve katırlara
kolayca yükleyerek taşırlar. Sonra naibi sahiller meliki Bahaeddin ile
yüzleştirirler.
Naibin işini bitirince Konya’nın
eşraf, ayan ve halk kalabalığını Cimri’nin sultan olduğu konusunda yemin
ettirip biat için getirirler ve hepsi can hayfına biat eder.
Biat işi tamamlandıktan sonra
Selçuklu Sultanlarının, özellikle Sultan Alâeddin’in sancak ve şemsiyesini /
çetri isteyerek onunla teberrük / kutsama yaparlar. Bundan dolayı kalede
bulunanlara istekleri üzerine, şehre girerken yaptıkları hiçbir kötülüğü
yapmazlar, onlar da surdan sancağı ve şemsiyeyi alıp getirirler.
Ertesi günü Cimri, şehrin etrafında
şaşaa ve debdebeli elbiseler içinde dolaşır, sonra sarayda divan toplanır ve
etrafa emirler yazılır. Bu emirlerle bundan sonra Türkçeden başka dil
konuşulmayacağı kararı alınıp: bu günden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta,
mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşmayacak, şeklinde karar alındı.
Birkaç güne varmadan amaçlarına ulaşırlar.
Mehmet Bey vezirliğe getirilir. Her
taraftan hediyeli kutlamalar ardı arkası kesilmeden devam etti. Diğer birçok
görev de vasıfsız, düşük kişilere verilir. Çarıklı Türkmenler en güzel ipekli
ve pamuklu elbiselere büründü. Pervane, naip, nazır, sahip gibi yüksek
görevlere getirildiler. Kaledekilerle kırk bin dirhem karşılığında barış
anlaşması yapıldı.
Bu kırk bin dirhem verildikten sonra
04 Mayıs 1278 Perşembe günü kale kapıları Mehmet Bey ve Cimriye açılır. Cimri
burada Selçuklu Sarayı tahtına oturur, bu sırada kadılar, emirler, hafızlar ve
devlet erkânı hazır bulunur ve bir mahfil ikame ederler.
Cimri, vakit yaklaşınca Cuma Camii
için çıkar, hutbe kendi adına okunur, adına sikke basılır. Mehmet Bey, Sultan Rükneddin’in
kızını Cimri’ye isteyince anası Gazalya tarafından çeyiz hazırlıklarının
sultanlara layık bir biçimde hazırlanabilmesi için dört ay süre şartıyla kabul
edildi. Bu talebe ananın isteğine uygun olarak olumlu cevap verilir.
Sonra yürüyerek ve binerek
Akşehir’deki Sahibin çocuklarıyla savaş için yola çıkılır.
Cimri’nin Sahib
Evladıyla Savaşı ve Galibiyeti
Sahib / Afyon Germiyanoğluları beyi evladı
Cimri ile Mehmet Beyin Konya’yı teslim aldığını ve sahil meliki Bahaeddin ile
naip Eminüddin’in öldürüldüğünü, büyük küçük kimseyi komayıp Konya’nın
bütünüyle yağmalandığını duyunca yoklama yapıp Germiyanoğlularına elli bin
dirhem dağıttılar. Çay değirmene geldiklerinde Cimri ile Mehmet Beyin de
Akşehir’e kalabalık bir orduyla ulaştıklarını öğrendiler. Bunun üzerine hızlıca
hareket edip yatsı namazı vaktinde Akşehir’e geldiler.
Cimriyle karşılaşmak için Kozağaç
köyüne geldiler, bu sırada hariciler de Altuntaş köyünde konaklamışlardı. Hemen
harp başladı, öne yayaları sürdüler, aralarında bir nehir engel teşkil
ediyordu, Mehmet bey dereyi geçip sahip oğullarına
saldırmaya yeltenince Türklerden birisi atının yularını tutarak nehri geçmesine
engel oldu. Bunun üzerine Mehmet Bey orduyu dere kenarına saflar oluşturup olup
bitenleri beklemeye başladı.
Sahibatanın en büyük oğlu emir
Taceddin kendisine çok güvendiğinden hamle yaptı, Türkleri önemsemediği
anlaşılmıştı, Mehmet Beye doğru hamle yapıp nehrin ortasına gelince Mehmet bey
diğer bir atıyla nehre atladı ikisi arasında vuruşma uzadı, sonunda emir
Tacettin atından suya düştü, Türkmenler koşup başını vücudundan ayırdılar.
Tacettin beyin gölgesinde ve
iyilikleri altında huzur ve rahat içinde yaşayan bu kadar askerden hiç birisi
ona yardım için yaklaşamadı. Aman Allah’ım hiç mi adamın sadık hizmetçisi
olmaz! Ordularının başı bozulunca Germiyanoğlu Türkleri topukları üzere geri
döndüler.
Hariciler buradan da büyük ganimetler
elde ettiler. O hengâmeden kurtulan emir Sadeddin Hoca Yunus’un bulunduğu Sivrrihisar’a
kadar geldiler, şehir halkı onu tutup Cimri ile Mehmet Beye teslim ettiler.
Cimri ile Mehmet Bey başta hatırını iyi tuttular ve diyeti olarak 140 bin
dirhem vermeyi kararlaştırdılar. Elçiler mal aramaya çıkmışlardı. Ancak bu iki
gaddar anlaşmadan döndüler ve Hoca Yunusu şehit olarak öldürdüler.
Cimri ile Mehmet Beyin yönü buradan
Kara hisara doğru devam etti, kuşattılarsa da kaleyi alamadan Konya’ya
döndüler.
Halk arasında Cimri ile Mehmet Beyin
Erzurum’a Moğollara sefere çıkacakları yayılınca askerler Filobad sahrasına
kondular. Bu arada Cimri ile Mehmet Bey her sabah Filobada geliyorlar, akşam da
şehre dönüyorlardı.
Bu arada sultan Gıyaseddin ve Sahip
Fahrettin’in büyük İlhanın / Moğolların hizmetinde olarak, ünü her yeri tutan
bir orduyla gelmekte oldukları haberi yayılınca Türkler cıva gibi huzursuz
oldular ve bu haberi gizlediler. Konya ve Akşehir’den ne kadar mal ve ganimet
topladılarsa hepsini katır ve develerle Filobad sahrasına taşıdılar. Sonra da
kendileri peşlerinden şehirden çıktılar. Eğer şehrin merkezinde olanlar Moğol
ordusunun sultanla beraber şehre gelmekte olduğunu bilselerdi Cimri ile Mehmet
Bey şehirden asla çıkamazlardı.
Kendilerini şehrin dışına
attıklarında atlarıyla uzun gecede sabah olmadan iki büyük merhale mesafe kat
ederek Serhan’a ulaştılar.
Moğolların hizmetinde olan Sahib
peşlerinden ordusuyla harekete geçti, ordu Çaylak denen yerde tökezledi.
Akşehir kuvvetlerinin komutanıydı, daha önce muhafız emiri üzerine de
tökezlemişler ve onu Ilgın kuvvet komutanlığına bağlamışlar ikisini de
öldürmüşlerdi. Kadınları ve çocukları esir alıp birkaç gün sonra Konya’ya
dönmüşlerdi.
Konya halkı ve büyükleri bunu haber
alınca kapıların bağlarını tahrip ederek içeriden söküp mancınıklar koydular.
Baycu Noyan tarafından tahrip edilen kuleleri onardılar. Şehri muhasaraya karşı
savunmaya hazırladılar.
Cimri ile Mehmet Bey Moğolların
orduyla geliyor olmalarını duyunca büyük yüklerle Konya’ya dönüşe geçip şehir
kapılarının ordunun girişine açılması için haber saldıklarında dünya kadılar
kadısı Siracü’l-milleti veddin Ebu’l-bina Mahmud el- Urmevi r.a. öncelik alarak
halkı direnmeye çağırdı ve bu hususta bir de fetva çıkardı.
Kadılar kadısı kendisi de bizzat
sura çıkıp kaleye sokmamayı başaracak olan halka ödüller vaat etti. Bu haber
Moğol komutana ulaşınca kadıdan çok hazzederek onu ödüle boğdu.
Türkler Konya’ya giremeyeceklerini
anlayınca dışarıdaki çeşitli yerlere yağma amaçlı saldırılarda bulunup yakıp
yıktıktan sonra Erminiya tarafına gittiler.
Divan Sahibinin
(Vezir Şemseddin Muhammed Cüveyni) Anadolu’ya Girip Memlekette Duruma El
Koyması
Fitne kıvılcımlarının tutuşması,
günlerin sıkıntıların günlerle beraber art arda gelmesi düşmanların saldırısı,
serkeşliği sanat haline getirenler ve dağlardan ve ormanlardan çıyanların
insanlara yağma için saldırıya geçmeleri birbirini izledi.
Bu durum İlhanlı / Moğolların
katında malum olunca memleketlerin divan sahibinin –Allah derecesini yüceltsin-
Anadolu’ya gelip halkı kendisine çekmek, vilayeti onarmak, memleketi zapt etmek,
mal – mülk defterlerini kontrol etmek, bozulanları ıslah etmek, kıskananları
burnunu yere sürtmek, elden kaçanları kazanmak ve inat edenleri bertaraf etmek
için ferman çıkardı.
Bu fermana uygun olarak Sahib
Larende’den Akdeniz’e kadar Karamanoğullarından ve Cimriden temizlemeyi
kararlaştırdı. Bu sınıra ulaştıklarında Ermenek Türklerinden büyük
kalabalıkları esir aldılar. Büyük ve azametli ordu birçok davar sürüsü elde
etti. Kış bastırınca sarp kayalık geçitler hareketi zorlaştırdığından ve kar
yığınlarından dolayı geri dönmeyi tercih edip Gehürga’daki kışlık ordugâha
gittiler.
Sonra Sultan Gıyasettin Keyhusrev ve
Sahib Konya’ya yöneldiler. Burada Karamanoğullarına gerekli dersi ve cezayı
verecek harekât için hazırlıklara başladılar.
Gerekli hazırlıklar yapılıp hava
şartları uygun olunca Sultan Gıyasettin Keyhusrev ve Sahib bir Moğol taburu
eşliğinde bu asilerin peşinden yakalamak için yola çıktılar Mut sahrasına geldiklerinde
elli Moğol, elli Müslüman asker öncü olarak ayrıldı.
Cimri ve Mehmet Bey sultanın Sahib
ile yazlığa ve Moğol askerlerin kışlıklara döndüklerini duyduklarında
saklandıkları yerden çıkmışlardı.
Mehmet Bey kardeşleri ve amcaoğluyla
beraber yakınlarından güvendiği yiğitlerden üç beş kişi haber almak için kalmışlar,
Cimriyi de kaleye göndermişlerdi.
Mehmet Bey ve yanındakiler bir
tepenin üzerindeyken Moğol öncü askerlerini gördü ve onlara mızraklarla
saldırdı, burası hem dar, hem zor ve hem de engebeli bir yerdi. Moğollar onları
görünce ok yağmuruna tuttular, Mehmet Bey isabet alıp yüzüstü düştü, iki
kardeşi ve amcaoğulları da onu kaldırmak için yaklaştıkça okla vuruldular. Hepsi
ölüp yere yığılınca diğerleri de kaçtılar.
Moğol ve Müslüman askerler
vurulanların kim olduğunu bilmiyorlardı, silahlarını ve elbiselerini almak için
geldiklerinde Mehmet Beyi de aralarında buldular. Mehmet Bey, iki kardeşi ve
bir de amcaoğlu dört kişilerdi. Hemen şer yuvası başlarını kesip sultanın
hizmetçilerine ve sahibataya götürmek üzere yüklendiler.
Haber Konya’da duyulunca halk Cimri
devletinin ışığının çok hızlı sönmesinden dehşete ve hayrete kapıldı.
Ertesi gün (şehitlerin) başlarını
yıkayıp saçlarını taradıktan sonra kendilerine isyan eden Ermen kaleleri
etrafında dolaştırdılar.
Sultan Gıyasettin Keyhusrev ve Sahib
Akdeniz’e kadar inip önlerine gelen herkesi kılıçlarına beklemeden yem
yaptılar, beraberlerinde yığınla mal ve ganimetle döndüler.
Moğol askerleri Niğde üzerinden Kazova
kışlasına gittiler, Sultan Gıyasettin Keyhusrev ve Sahib “yüzüğün çıktığı
parmağa dönüşü” gibi Konya’ya döndüler.
Sahib Kazova kışlağında kaldığı
sürede ülkenin her tarafına halkı motive etmek için Kastamonu, Simre, Sinop
gibi vilayetlere ve önde gelen nahiye ve beldelere mektuplar ile elbiseler ve
hediyeler gönderiyor ve yeryüzünün hâkimi yüce İlhan Abaka Hana itaate
çağırıyordu.
Moğol hükümdara itaatten çıkanlar
yeniden biat halkasına ve kulluk dairesine alındı, ihdas edilen vergiler,
istenmeyen kurallar lağvedildi. Herkese ayırım yapmadan gücüne göre vergiler
kondu.
Anadolu’da işler yoluna konunca, maliye
zapt u rapt altına alınıp ve kalan hesap bakiyelerini kontrol sırasında sahip /
Moğol yetkili devlet erkânına ve hak sahiplerince alınmış olan ana mal ve
kazanç çıkarıldıktan sonra hiçbir şekilde sultan naiplerince ödenmesi imkânsız
birikmiş borç mallar buldu.
Hazineyi bu durumdan kurtarmak ve Selçuklu
saltanatının şerefini korumak için sahip Erzincan ve bağlı yerlerin şer’i bir
satışla sultanın malları arasına eklenmesine karar verdi. Bunun gibi bazı
İlhanlı ile ilintili yerlerin de eklenmesine destek verdi. Böylece bu ailenin
sırtındaki borç yükü hafifletilmiş oldu.
Bütün maliye ve hazine işleri, hesap
defterleri bakımı tamamlandıktan sonra Sahib ilhanlı Moğol yetkili Şemseddin
Cüveyni Sultan Gıyasettin’i ve Sahib Fahreddin’i Cimri’yi bulup haklamaları
için yola çıkardı. Kendisi de Moğol İlhan merkezine dönerken yerine oğlu
Şerefeddin Hoca Harun’u bıraktı. Göhürge hizmetçisi gibi ve bunu önemli işleri
layıkıyla yapması için hırslandırdı.” [6]
Eleştirilerim
Yukarıdaki on sayfalık uzun yazıyı
aynen çevirdim, sözler ve ifadeler İbn-i Bibi’ye aittir.
Burada yazarın ruh haline bakarak
katılmadığım noktaları kısaca ele alıyorum:
Kısaca İbn-i
Bibi:
Selçuklu İmparatorluğunun
zirvelerini yaşadığı 1231 senesi, Sultan Birinci Alaeddin Keykubad tarafından Anadolu’ya
getirilen bir ailenin çocuğu olan yazar Moğolların Devlete tamamen el koyduğu
1270’li yıllarda sarayda divan katibi olarak bulunan babasının yerini alan bir
İranlıdır.
Yani Konya sarayına yapılan Karamanoğlu
Mehmet Beyin, bağlı olduğu devleti Moğollardan kurtarmak amacıyla yaptığı
müdahale öncesi ve sonrasında yazar Konya’dadır ve olayları ilk ağızdan anlatan
kişidir.
1- Ermenek Türkleri
İbn-i Bibi Karamanoğullarını Ermenek
Türkleri olarak adlandırıyor. Yazıda geçen Karaman Nure Sofi’nin oğlu olan
Karaman olup Ermenek’te kendisinin Kamerüddin olarak bilindiğini belirtiyor.
İbn-i Bibi tarafından Konya sarayını
Türkler basmıştır, denmesi Konya’nın bil külliye Moğol yönetiminde olduğunun
itirafıdır.
2- İran’dan gelip Konya’da
Karamanlılara hırsız ve yol kesici diyecek kadar cesurdur bu falcı cadının
oğlu. Oysa yol kesen Selçuklunun yolunu kesen Moğol keferesidir.
3- Yılandan Ejderhalığa(!?)
Fars kökenli yazar, Ermenek
Türklerinin yani Karamanoğullarının ilk zamanlarda yılan olduklarını ama biraz
toprak sahibi olunca ejderhaya dönüştüklerini ifade ederek içindeki kini
kusuyor.
4- Havariç / Hariciler
Yazar Ermenek Türklerine hariciler
manasında havaric kelimesini sık sık kullanır. Bilindiği gibi Hz Ali
radıyellahü anh efendimize karşı çıkanlara havariç denmişti. Ermenek Türkleri
yani Karamanlılar Moğollara karşı çıktığı için havariç oluyor ona göre. Bire
zalim! Hz Aliye karşı çıkanlar zamanın meşru halifesine karşı çıkarak harici /
doğru yoldan sapan oldular, Moğol şirk ve küfür taifesini öz yurdundan çıkarmak
isteyenler nasıl o kelimeyle anılabilir?
5- Hayali Cimri Uydurması
İbn-i Bibi, Mehmet beyin kafasından
kendi hayalini kuruyor ve Cimri diye sefil birini hanedan üyesi olarak ortaya sürdüğünü
iddia ediyor. Mehmet beyin tahta oturttuğu en güçlü görüşe göre hanedan
üyesidir ve Kırımda bulunan 2. İzzeddin Keykavus’un oğlu Alaeddin Siyavuş’tur. Ona
cimri denmesinin bile o gün mü daha sonrakiler tarafından mı uyduruldu, henüz
kapalıdır.
6- İlhanın / Moğol’un Hizmetindeki
Sultanlar
Yazar çevirdiğim Karamanoğlu ile
alakalı sayfalarda sık sık Selçuklu Sultan ve Atabeyleri için “Fi Hizmeti ibn-i
İlhan el-A’zam / büyük Moğol’un oğlu hizmetinde” bu tabir bile bir Türk hele
Müslüman bir Türkün asla kabul edemeyeceği bir durumdur. Ama İbn-i Bibi Türk
olmadığı için sultanını ve vezirini Moğol keferesinin hizmetçileri olarak
kaydediyor.
7- Moğol Konya Tahtına El Koyuyor!
403. sayfada Konya payitahtının ve
devletin bütün hesaplarının Moğolların eline geçtiğini açıkça beyan eder.
8- Moğol Valisine Sunulan Kitap!
İbn-i Bibi ünlü eserini yazıp tamamlayınca
teamüller gereği Konya’daki en büyük yetkiliye ithaf ediyor. Ama bu yetkili
Konya tahtının sultanı değil Moğol veliaht Kongurtay ve veziri sahib unvanlı Cüveyni’dir.
Şimdi bu yazarın Karamanoğulları ve
Ermenek Türkleri hakkında doğruyu yazması düşünülebilir mi?
9- Bundan sonra Türkçeden başka
Dil Konuşulmayacak!
Sarayın İranlı kâtibini en fazla
şaşırtan bu oluyor. Çünkü kendisi Türkçe bilmediği için işinin bitirileceği
kanaatine kapılıyor. Oysa bu saray Türklerindir, Konya bir Selçuklu başkentidir
ve asil bir Türk soyu hanedanın karargâhıdır. Ancak yazar, emri Sultanlardan
değil sultanları Erzincan’da, Tokatta, Kaz ovada tutan ve atadığı memurlarıyla
Konya’yı yöneten Moğol zabitlerinden almaktadır.
10- İskarpinli Acem Yazar!
Konya sarayına gelip Selçuklu
devletini Moğollardan kurtaran Karamanoğullarını “Çarıklı Türkmenler” olarak
hafife alan yazar acaba rugan ayakkabı ve hakiki deri iskarpin mi giyiyordu? Kendi
dilleriyle papuşu / pabucu nasıldı Acem yazarın?
11- Ermenistan Vilayeti Neresi?
Acem tarihçi, şirk ve küfür kralı Moğol hükümdarı Abaka Hana
“yeryüzü hakanı” derken, Konya halkına Karamanoğullarını kötü göstermek için, “onlar
Ermeni yurdunda otururlar” deyip hınzırca imalarda bulunur.
Oysa Abaka han yetmiş küsur yıl süren (1256 / 1338) İlhanlı / Moğol
zulüm imparatorluğunun ikinci Hülagü’sü olup dedesi Bağdat’ta o da Konya,
Kayseri ve Sivas’ta yüz binlerce suçsuz günahsız Müslümanı katletmiştir.
İbn-i Bibi adlı acem tarihçiye göre: Mısır Memluklu Sultanı Baybars’ın
Anadolu’yu Moğollardan kurtarması büyük günah, Anadolu beyliklerinin bu
Müslüman Sultana destek vermeleri büyük hıyanettir. Ancak Adı hunhar yani kan
içici olan Moğol hükümdarlar baş tacı, bu kâfir ve müşrik Abaka Hana biat
etmeyenler ise haindir.
İbn-i Bibi “Ermenek Türkleri” deyimini kullandığı Karamanoğulları
için üç beş yerde “Erminiya” kelimesini kullanmaktadır. Bu kelime Ermenilere
ait, Ermeni yurdu gibi manalara gelir ki bununla acem yazar Karamanoğullarına
hakaret etmektedir aklı sıra. Nitekim İbn-i Bibi’nin el-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye
Fil’Umuri’l-Alaiye Selçukname adlı eserin Farsçasını çeviren Prof. Dr. Mürsel
Öztürk çevirisinde Ermeniya kelimesini: Ermenistan Vilayeti şeklinde vermiştir.
(2/225 Ermen Kaleleri 2/228 – TC Kültür Bakanlığı 1996)
Vakıa Adana bölgesinde kurulan bir Kilikya Ermeni Devleti olup 1080
-1198 arası prenslik ve 1198-1375 arası krallık olan Çukurova bölgesinde
bulunan bir devlettir. Bu Ermeni Devletinin başkenti önce Tarsus ardından Kozan
olmuştur. 1375'de Memluk Devleti tabii olan Karamanoğulları yardımıyla varlığına
son verilmiştir.
Ermeni Kilikya Krallığı’nın 18 namlı kalesi arasında Silifke ve
Anamur kaleleri de yer alır. Ancak Ermenek, Mut, Gülnar ve Gazipaşa kaleleri yoktur,
çünkü bu kaleler Selçukluların yerleştirdiği Karamanoğulları tarafından ilk
dönem alınan kalelerdir. Bu bakımdan Karamanoğullarının o dönemde merkezleri
Ermenek ve Karaman olduğundan sınırlarında olan bu krallıkla devamlı mücadele
etmişler ve Selçuklu Devletinin bu hususta uç Karakolu mesabesinde olmuşlardır.
[7]
Evliya Çelebi: Ermenek’in Ermen krallığından alındığını yazar. (Evliya
Çelebi Konya Karaman Mersin Günleri Mükremin Kızılca) [8]
Büyük Türk hekimi Karaman Ermenekli Beşir Çelebi ünlü eseri
Mecmuatü’l-fevaid’de sık sık “Ermen Acıyavşanı, Ermen kili, Ermen borku” gibi
şifa kaynağı bitkilerden söz eder.
Bütün bunlardan Ermenek civarının da Selçuklu ve Karamanoğullarının
fethine kadar Bizans İmparatorluğuna tabi ve özerk Kilikya Ermeni Devleti
hükümranlığında bir süre kaldığı bilinen bir olgudur.
12- Mevlana ve Sadreddin-i Konevi Nerede?
İbn-i
Bibi, eserinde Hz Mevlana ve Hz Sadreddin Koneviden bir kelime bile söz etmez.
Hâlbuki ikisi de onun çağdaşıdır.
Mevlana hazretleri 1273, Konevi
hazretleri 1274 yılında Konya’da vefat ettiler. İbn-i Bibi ile 1230’lu
yıllardan başlayarak kırk yıla yakın aynı şehrin havasını teneffüs ettiler.
Mevlana da mesnevisini farsça yazdı, İbn-i Bibi de Selçuknamesini Farsça yazdı.
İbn-i Bibi bu iki büyük zata bir
satır bile ayırmadı çünkü onun göklere çıkardığı bir Abaka hanı vardı. O
hunhar, kan içici zalim, bir milyona yakın Müslümanın canına kıydı.
Ne yazıktır ki Mevlana ve
Sadreddin-i Konevi hazretleri de Konya’yı egemenliğine alan o zalim hakkında
tek kelime edemediler. Bunları bir yere kadar mazur görebiliriz. Ancak İbn-i
Bibi Moğol egemenliğine övgüler yağdırıp onların boyunduruğundan Selçuklu Devletini
kurtarmak için harekete geçen Karamanoğullarına hakaretler düzmesi asla kabul
edilemez ve hoş görülemez.
13- Sayın Erdoğan Merçil’in
Görüşü
“Dil bayramlarında ‘Karamanoğlu
Mehmet beyin, Türkçenin resmi dil olmasını bir fermanla emredip diğer dilleri
yasaklaması’ şeklindeki açıklamalar düzeltilmeli, Mehmet bey tek başına değil
Selçuklu saray Divan heyetiyle bu karar alındı” tarzındaki açıklaması konuya
bir halel getirmez. Neticede Mehmet Bey divanda alınan kararı açıklamıştır. Bu divan
da Mehmet Beyin Konya sarayında yönetime Cimri ile el koyması sırasında kurdukları
divandır. [9]
İbn-i Bibi’nin eserindeki ifadesi de
zaten şu şekildedir: “Ertesi günü Cimri, şehrin etrafında şaşaa ve debdebeli
elbiseler içinde dolaşır, sonra sarayda divan toplanır ve etrafa emirler
yazılır. Bu emirlerle bundan sonra Türkçeden başka dil konuşulmayacağı kararı
alınıp: bu günden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve
meydanda Türkçeden başka dil konuşmayacak, şeklinde karar alındı. Birkaç güne
varmadan amaçlarına ulaşırlar. Mehmet Bey vezirliğe getirilir.”
Divan Konya sarayı divanıdır, Karamanoğlu
Mehmet beyin Moğolların egemenliğinden kurtardığı payitaht Konya sarayında ilk
tertip ettiği bu divanda alınan Türkçe ferman ve kararını tellallar çıkararak
açıklamıştır.
14- Selçuklu devletini Moğol Hâkimiyetinden
Kurtarma Girişimleri
Anadolu halkı Selçuklu devlet
erkânını başlarında göremeyince Mısır Sultanı Baybars’ı davet ederek devleti
Moğollardan kurtarmasını istedi. Baybars Kayseri’ye gelip Selçuklu devletini
Moğollardan alıp ehline teslim ederek geri Mısıra payitahtına döndü. 1277
Bundan sonra aynı yıl içinde Mehmet
Bey de Konya payitahtına meşru bir şehzade ile el koyarak Moğol hâkimiyetine son
verdi. Ne yazıktır ki zalim Moğol devleti Mehmet beyi kırk gün sonra şehit
ederek müstemlekesini geri aldı.
Cengiz hanın torunu Hülagü’nün kurduğu
Tebriz merkezli İlhanlı Moğol imparatorluğu başta Hülagü ve torunu Abaka Han olmak
üzere devirlerinde milyonlarca Müslümanı katlettiler.
Ama zulümle abat olanların sonları
yetmiş küsur yılda berbat oldu. 1256’da kurulan kan içici devlet 1338’e kadar sadece
79 yıl dayanabildi. Oysa amacı Allah’ın kelamını yüceltmek olan Osmanlı devleti
dünyaya adaletle 624 sene hükümran oldu.
Sonuç
Karamanoğullarının
İade-i İtibarı adıyla kaleme aldığım makalelerin yedincisinin ve en uzununun da
sonuna geldik.
Bu
yazılanlardan amaç; en az Türkiye Selçukluları kadar Anadolu’nun büyük bölümüne
hükmeden, yine Anadolu Selçuklularının hükümranlığı kadar Konya tahtında
hükümran olan Karamanoğulları Devleti hakkında zihinlerde yanlışlıkla yer eden
bulanık imajları silmektir.
Gerek
uzak Asya’daki daha eski Türk devletlerini kuran ve gerek Anadolu ve Mısır merkezli:
Selçuklu, Karamanoğlu, Memluk, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devletlerini
kuran, sürdüren ve dünyada Türk damgasını ve adaletini hissettiren bütün atalarımızı
saygı ve sevgiyle anıyoruz.
[1]
Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277 tarihinde Konya’da ünlü dil fermanını
yayınlayarak, Türkçenin yeniden devlet dili olmasını sağlamıştır. Mehmet Bey
fermanında “Şimdengeru, divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda
Türkçeden gayri dil kullanılmaya... uymayanların boynu vurula....” diyerek
Türkçenin ve Türklüğün Anadolu’da ve yeryüzünde ebediyen yaşamasında öncü olma
şerefine erişmiştir. Bu suretle resmi devlet işlerinde kullanılan Arapça ve
Farsçanın hâkimiyetine büyük bir darbe vurulmuştur. Mehmet Bey’in fermanı Türk
kültür tarihinin önemli olaylarından biridir. Günümüzde 13 Mayıs tarihi her yıl
Karaman’da Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır. https://kmu.edu.tr/sayfa/19/hakkimizda/karamanoglu-mehmetbey-hakkinda/tr
[2] Anadolu
Selçukluları Çamlıca Yayınları Prof. Dr. Ali Öngül 2018 İstanbul s. 286
[3] TDV
İslam Ansiklopedisi İbn-i Bibi maddesi Abdülkerim Özaydın
[4] İbn-i
Bibi’nin el-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye Fil’Umuri’l-Alaiye Selçukname Prof. Dr. Mürsel
Öztürk çevirisi: Ermenistan Vilayeti 2/225 Ermen Kaleleri 2/228 – TC Kültür
Bakanlığı 1996
[5] Cimri: Maveraünnehr
dilinde, sokakta yaşayan, malı az, yontulmamış, ihtiyaç sahibi, dilenci
demektir. Burhan-i Kâti
[6] Selçuk
name tercümesi Ahbar-i selâciketi’r-rum / el-Evâmiru’l-Alâiyye
fil’umuri’l-Alâiyye Sayfa 342 – 410 Arapça çevirisi – el-Merkezü’l-Kavmi Lit’tercümme
1993 Kahire / Muhammed Said Cemalettin. Eseri Arapçaya çeviren mütercim
Muhammed Said Cemaleddin diyor ki: “Eğer
Hüseyin bin Muhammed / İbn-i Bibi’nin yazdığı el-Evâmiru’l-Alâiyye
fil’umuri’l-Alâiyye eseri olmasaydı önemli bir İslam Devleti olan Anadolu
Selçuklu İmparatorluğunun hayatı karanlıkta kalırdı.”
[7] https://akunq.net/tr/?p=54270 Haykakan
Sovetakan Hanragitaran, cilt 1-12, Yerevan, 1974-1986.
[8] Karaman
oğlu kaleyi Ermen kralı elinden yedi yıl kuşatmadan sonra savaş hilesiyle
tasarrufu altına alabilmiştir. s. 78
[9] Erdoğan
Merçil: Belleten Türk Tarih Kurumu Sayı 239 Nisan 2000 cilt 64
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.