M|E Medya Ermenek VEDA - Medya Ermenek Medya Ermenek
Facebookta Paylaş

VEDA

 
    Torosların eteklerinde, dağların arasında bir köy Yukarı İzvit. Arkada düz bir duvar gibi uzanan kayaların önünde, eski bir Rum ören yerinin hemen yanında, iki su kaynağının başına yamaca kurulmuş. Arkasını duvar gibi iki yüz metre yüksekliğinde kayalardan oluşan dağ sırasına yaslayan köyün aşağısında, Göksu nehrinin bir kolunun aktığı derin bir vadi ve vadinin diğer yamacının ufka bağlandığı dağ sırası hoş bir manzara oluşturuyordu. Çevredeki en yüksek köy olduğu için diğer köylerin hepsini gören bir konumdaydı. Hemen bir km aşağısındaki aynı isimli köye eskiler İzvid- Sufli ( Aşağı İzvit)  buraya da İzvid-i Ulvi (Yukarı İzvit) ismi vermişler.

Askere gitmeden önce evlendirmişlerdi Ali’yi. Ali askere gittiğinde hanımı büyük kızına hamileydi. Askerdeyken büyük kızının doğumunu aynı köyden daha sonra yanına gelen komşularının oğlu Hüseyin’den öğrenmişti. Ancak babasının vefatını askerden döndüğünde örenebildi. Çok çetin geçen kışın baharına ulaşmadan hasatlığının on ikinci gününde vefat ettiğini, aşağı mezarlığa dedesini yanına defnettiklerini söylediler.

Üç yaşındaki kızı Zahide bir müddet kendisine alışamamış her kucaklayışında ağlamıştı. Neyse ki zaman içerisinde Zahide babasına, babası da askerlik sonrası yeni hayatına alışmıştı.

Askerlik dönüşünün birinci yılında Ali’nin ailesine bir nüfus daha katılmıştı. Ali’nin gönlünden bir erkek evlat sahibi olmak geçse de ailenin bu yeni üyesi de kızdı. Ali inançları kuvvetli bir insandı. Rabbine şükretti ve küçük kızının adını da Şerife koydular. Eşi Sultan bir taraftan çocuklarına bakıp, ev işlerini yaparken diğer taraftan tarla işlerinde Ali’ye yardım ediyordu. Alin’in annesi Emine nine de gelinini çok seviyor, onun ailelerine Allah’ın bir lütfu olduğunu düşünüyor ve hep dua ediyordu.

Ekine, harmana ve diğer tarla işlerine çoğu zaman hep beraber giderler, Emine nine torunlarına bakarken oğlu ve gelini işleri beraberce yaparlar, geçimliklerini düzerlerdi. Geçim zor, şartlar ağırdı. Bir kişinin çalışıp beş kişinin ihtiyaçlarını karşılaması kolay değildi. Bir de iki öküz, bir katır ve on beş kadar davarın da otunu samanını yazdan tedarik edip samanlığa yığmazlarsa, bu malları bahara çıkaramazlardı.

Zahide beş, Şerife üç yaşına gelmişti. O yıl iyi yağış olmuş mevsim iyi olunca ürünler de bereketli olmuştu. Önce Haziran sonlarında vadi tabanındaki tarlalardan başlanarak Ağustos sonunda yayladaki ekinler biçilip dövenlerle sürülerek harmanlar kaldırılmıştı. Arkasından bağlar bozulmuş, bir taraftan kış hazırlıklar yapılırken Ekim ayı gelmiş, ertesi yılın ekinlerinin ekim işi başlanmıştı. Atalarının bu topraklara yerleştiği zamanlardan beri tekrarlanan bu işleri köy halkı geleneklerine uygun şekilde her yıl aynı zamanlarda ve aynı usullerle yapmaya devam ederlerdi.

Harman işlerinde olduğu gibi ekim işleri de vadi tabanındaki tarlalardan başlanarak en son köyün arkasında bir duvar gibi görünen dağ sırasını üzerinde bulunan yayladaki tarlaların ekim işiyle tamamlanırdı. Yaylaların ekim işi en sona kaldığı için bazen kasım sonlarına kadar sürerdi. Eğer kar erken yağarsa ekilemeyen tarlalar baharda ekilir ve bu ekinlere yazlık denirdi.

 Osmanlı Devleti Almanların safında 1.Dünya Savaşına girince umumi seferberlik ilan edilmişti. Düşman gelip Çanakkale’ye dayanınca köy nüfusuna göre her köyden onlarca genç askere çağrılıyordu.  Bu köyün sakinleri de ilan edilen umumi seferberlikten haberdar olmuşlardı. Sonbaharda köyün üzerine kısır karabulutlarla birlikte endişe ve hüzün çökmüştü.

 Ali aslında askerliğini yapmıştı. Umumi seferberlik emri olunca askerliğini yapanalar da tekrar askere çağrılıyordu. Bu yüzden bir an önce ekinleri ekme işini bitirilmesi gerekiyordu. Kasım ayı ortaları havalar soğumaya başlasa da yaylada birkaç günlük daha ekim işi kalmıştı. O gün herkes gibi Ali akşamdan sığırları güzelce yemledi. Tohumluk buğdayları heybeye kattı. Kızlarını babaanneleri Emine nineye bırakıp eşiyle birlikte sabah erkenden yaylaya doğru yola çıktılar.

 Çakılardı denilen yerdeki tarlalarına ekim yapacaklardı. Puslu bir hava vardı. Sabah erken vakti tarlaya varınca katırın yükünü indirdiler. Ali önce tarlanın kenarına dökülen taşları temizleyip yabani otları kazma yardımıyla kökünde söktü. Tarlayı ekime hazır hale getirdi. Tohum serptiği yeri sınırlamak için bir evlek miktarı tarlaya on metre aralıklarla hiza alıp küçük taşları üst üste koyarak taşlar dikti. Belirlediği bir evlek yere tohumu serpmişti ki;

“Selamünaleyküm, kolay gelsin.” sesiyle tarlanın yukarısındaki duvarın üzerinde duran jandarmaları gördü.

“Aleykümselam, sağalasınız, hoş geldiniz!”  dedi.

Aslında jandarmaların kendisi için geldiklerini anlamıştı. Jandarmalar ilçe askerlik şubesinden kendilerine verilen emir doğrultusunda ellerindeki listede isimleri yazılı kişileri görevlendirildikleri köylerden toplayıp Karaman tren istasyonundaki asker toplama merkezine teslim etmekle görevliydiler. Bir gün önce çıktıkları bu görevde aşağı köylerden topladıkları askerlerle komşu köyde geceleyip sabah erken yukarı köye gelmişler. Ali’nin de yaylada olduğunu muhtardan öğrenince, yolumuz üzere oradan alır yola devam ederiz demişler ve Ali’nin tarlasını bilen köylüsü diğer asker adayları yardımıyla gelmişlerdi.

Jandarmaları görünce Ali’nin eşinin yüzüne hüzün çöktü, boğazı düğümlendi, yutkundu, yazmasını ucunu dişlerinin arasına kıstırdı. Böylece hem yüzünü kapattı hem de hıçkırığını önlemeye çalıştı.

Jandarmalar Ali’ye durumu anlatıp kendisiyle ilgili olan evrakı verip hemen yola devam etmeleri gerektiğini söylediler. Bunu söylerken elleriyle yukardaki patika yolda bekleyen diğer asker adaylarını ve başlarındaki iki jandarmayı da göstermeyi ihmal etmediler.

Ali, jandarmalardan yalvararak kendisine biraz müsaade etmelerini istedi. Öküzleri çifte koşup birkaç çizi çift sürerse hanımının işi devam ettirebileceğini aksi halde serptiği tohumun boşa gideceğini, çünkü hanımını çift sürme işinde acemi olduğunu anlattı. Anlayış gösterdiler. Ancak yine de acele etmesi gerektiğini, akşamdan önce Bıçakçı Hanına varmak zorunda olduklarını anlattılar.

Gerçekten de Ali’nin eşi Sultan çift sürme, tohum serpme işinde eşi kadar maharetli değildi. Her ne kadar bu işlerde eşinin yanında olup ona yardım etse de bu işleri hep eşi yaptığı için çok bilmiyordu. Başlangıçta öküzleri çifte koşmayı becerse de kara sabanın demirini toprağa saplamakta zorlanıyordu. Bazı denemelerinde nerdeyse saban demirini öküzlerin arka ayaklarına saplayacaktı. Allah korusun böyle bir acemilik o yıl ekinlerin ekilememesi demek olacağından eşi daha önce bu riski almadı. Yine çift sürme işine başlangıcı kendisi yapmak istemişti.

Jandarmalar Ali’yi beklerken duvardaki taşların üzerine oturarak birer tütün sardılar. Bunların oturduğunu görünce patikada ayakta duran jandarmalar ve asker adayları da buldukları uygun taşların üzerine oturup beklemeye başladılar.

Ali işinin ehli olduğu için jandarmalar sardıkları tütünü bitirene kadar çifti koştu. Birkaç çizi gidip geldi. Sabanı hanımına verdi, bazı tembihatlarda bulundu. Kendi gözetiminde hanımı birkaç çizi gidip geldi. Jandarmaların tütününün bitmediğini görünce bir evlek miktarı kadar daha tohum serpti. Artık veda zamanı gelmişti. Kaputunu sırtladı. Azık torbasından cebine biraz kuru üzüm koydu.  Eşi Sultan’la göz göze geldiler. Sultan’ın yazmasının ucu gözyaşlarından ıslanmıştı zaten. Jandarmaların önünde sarılmak olmazdı. Sadece “Kızlarımız ve anam sana emanet, hakkını helal et, inşallah en kısa zamanda dönerim, Allah ısmarladık.” diyebildi kısık bir sesle.

Ali duygulanmıştı. Ağlayacaktı nerdeyse. Kendini tuttu. Hem eşinin daha fazla üzülmesini istemiyordu. Zaten arkadaşlarının ve Jandarmaların yananında uygun da olmazdı.

Jandarmalar da ayağa kalkmış haydi anlamında el işaretiyle yürüdüler. Yolda bekleyenler de hareketlendiler. Patika yolda tek sıra halinde on beş yirmi kişilik grup yürüdüler. Ali ilerideki ufuk çizgisine yakın tepeyi aşıncaya kadar grubun en arkasındaki jandarmanın önünde, her üç beş adımda, dönüp dönüp tarlada bıraktığı Sultan’ına bakıyordu. Eşi Sultan, çift sürme işini durdurmuştu zaten. Karasabanın kuyruğu elinde adım adım kendisinden uzaklaşan Ali’sine bakıyordu. Tepeyi aşıncaya kadar arkasından bakmaya devam etti.

 Bilemezdi bu son görüşü olduğunu belki. Ama bu bakışını hep anlatmıştır o sonraki zamanlarda. ”En son görüşümdü o, bir daha ne gördüm, ne bir haber geldi.  Öldü mü, kaldı mı bilemedim.” derdi.

Çift çubuk işlerini öğrendi. Kendi yağıyla kavruldu. Kimseye minnet etmedi. Ali’nin annesine de ölünceye kadar baktı. Hiç evlenmedi. Aklından bile geçirmedi evlenmeyi. Ali’sinin emanetine ihanet etmedi.  Kızlarını büyüttü, gelin etti. Kızlarından torunları oldu.  Kızlarının ikisi de kendisinden önce genç sayılabilecek yaşlarda vefat etti. Onların acısını yaşadı. Hep tevekkül etti. İbadetlerini hiç aksatmazdı. O imanlı inançlı tevekkül sahibi bir Anadolu kadınıydı. Hep Ali’sini bekledi. Ali’sinden ayrıldıktan sonra yaşadığı atmış dört yıl boyunca Ali’sini hep yüreğinde taşıdı. Hep o veda anını ve son görüşünü torunlarına da gözyaşlarıyla anlattı. Bir umutla bir gün gelir diye bir ömür Ali’sini bekledi.

…………….

Yıl 2017. Genelkurmay arşivlerinden Çanakkale şehitleri bilgisine ulaşma imkânı olunca Sultan Ninenin vefatından kırk yıl sonra Ali’sini araştırdık. Ali’nin kimlik bilgileri ve doğum yeri bilgileri sisteme girilince sonuç çıkmadı. Sadece doğum yeri bilgisin Yukarı Çağlar yerine Aşağı Çağlar olarak değiştirince kayıp olan Ali’nin bilgileri önümüze geldi. Ali’nin doğum yeri kayıtlara Aşağı Çağlar olarak geçmiş. Çünkü Ali’nin ailesinin yarısı Aşağı Çağlar köyündendi.

Şehidin Bilgileri: Baba adı: İbrahim / Lakabı: …… / Doğum Yılı:… /Sınıfı: Piyade/ Rütbesi: Er İl: Karaman/ İlçe: Ermenek / Bucak: Merkez / Köy Aşağı Çağlar/ Kolordu:3 / Fırka:19/ Alay:27 Tabur:1 /Bölük:../ Harp: 1. Dünya Savaşı(1914-1918) /Cephe: Çanakkale/ Şehadet Yeri: Arıburnu Muharebesi / Şehadet Tarihi: 26.05.1331 (Miladi tarih:08.06.1915)

Allah rahmet eylesin Sultan nineye ve bir ömür beklediği Şehit Ali’sine. Onları cennetinde kavuştursun.

15.03.2018

Kerim TOSLAK

GÖLBAŞI/ANKARA

YAZARLAR SAYFASINA ==>>>
Medya Ermenek Taşeli Edebiyat Güncesi yayınlanan makalelerin içeriği hakkında mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu makalesi yayınlanan yazara aittir.Yayınlanan makale karşılığında yazarlara telif ücreti ödenmez. Yazarlar bunu peşinen kabul etmiş sayılırlar.

5 yorum:

  1. Allah razi olsun hocam sultan nine kimlerden ki

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eşimin ninesi. Ali'nin ve Sultan ninenin birnin babası birinin de annesi Aşağı Çağlardan. Ali ve Sultan aynı zamanda dayı hala çocukları oluyor sanırım. Ya da bir bir göbek ilerde olabilir.

      Sil

Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.

sanalbasin.com üyesidir
Düzenleme | Copyright © 2013-2023 | MedER |Medya Ermenek
BİZE ULAŞIN
ghs.google.com
ghs.google.com