Torosların eteklerinde, dağların
arasında bir köy Yukarı İzvit. Arkada düz bir duvar gibi uzanan kayaların
önünde, eski bir Rum ören yerinin hemen yanında, iki su kaynağının başına
yamaca kurulmuş. Arkasını duvar gibi iki yüz metre yüksekliğinde kayalardan
oluşan dağ sırasına yaslayan köyün aşağısında, Göksu nehrinin bir kolunun
aktığı derin bir vadi ve vadinin diğer yamacının ufka bağlandığı dağ sırası hoş
bir manzara oluşturuyordu. Çevredeki en yüksek köy olduğu için diğer köylerin
hepsini gören bir konumdaydı. Hemen bir km aşağısındaki aynı isimli köye
eskiler İzvid- Sufli ( Aşağı İzvit) buraya
da İzvid-i Ulvi (Yukarı İzvit) ismi vermişler.
Askere gitmeden önce evlendirmişlerdi
Ali’yi. Ali askere gittiğinde hanımı büyük kızına hamileydi. Askerdeyken büyük
kızının doğumunu aynı köyden daha sonra yanına gelen komşularının oğlu
Hüseyin’den öğrenmişti. Ancak babasının vefatını askerden döndüğünde
örenebildi. Çok çetin geçen kışın baharına ulaşmadan hasatlığının on ikinci
gününde vefat ettiğini, aşağı mezarlığa dedesini yanına defnettiklerini
söylediler.
Üç yaşındaki kızı Zahide bir müddet
kendisine alışamamış her kucaklayışında ağlamıştı. Neyse ki zaman içerisinde
Zahide babasına, babası da askerlik sonrası yeni hayatına alışmıştı.
Askerlik dönüşünün birinci yılında
Ali’nin ailesine bir nüfus daha katılmıştı. Ali’nin gönlünden bir erkek evlat
sahibi olmak geçse de ailenin bu yeni üyesi de kızdı. Ali inançları kuvvetli
bir insandı. Rabbine şükretti ve küçük kızının adını da Şerife koydular. Eşi
Sultan bir taraftan çocuklarına bakıp, ev işlerini yaparken diğer taraftan
tarla işlerinde Ali’ye yardım ediyordu. Alin’in annesi Emine nine de gelinini
çok seviyor, onun ailelerine Allah’ın bir lütfu olduğunu düşünüyor ve hep dua
ediyordu.
Ekine, harmana ve diğer tarla işlerine
çoğu zaman hep beraber giderler, Emine nine torunlarına bakarken oğlu ve gelini
işleri beraberce yaparlar, geçimliklerini düzerlerdi. Geçim zor, şartlar
ağırdı. Bir kişinin çalışıp beş kişinin ihtiyaçlarını karşılaması kolay
değildi. Bir de iki öküz, bir katır ve on beş kadar davarın da otunu samanını
yazdan tedarik edip samanlığa yığmazlarsa, bu malları bahara çıkaramazlardı.
Zahide beş, Şerife üç yaşına gelmişti.
O yıl iyi yağış olmuş mevsim iyi olunca ürünler de bereketli olmuştu. Önce
Haziran sonlarında vadi tabanındaki tarlalardan başlanarak Ağustos sonunda
yayladaki ekinler biçilip dövenlerle sürülerek harmanlar kaldırılmıştı.
Arkasından bağlar bozulmuş, bir taraftan kış hazırlıklar yapılırken Ekim ayı
gelmiş, ertesi yılın ekinlerinin ekim işi başlanmıştı. Atalarının bu topraklara
yerleştiği zamanlardan beri tekrarlanan bu işleri köy halkı geleneklerine uygun
şekilde her yıl aynı zamanlarda ve aynı usullerle yapmaya devam ederlerdi.
Harman işlerinde olduğu gibi ekim
işleri de vadi tabanındaki tarlalardan başlanarak en son köyün arkasında bir
duvar gibi görünen dağ sırasını üzerinde bulunan yayladaki tarlaların ekim
işiyle tamamlanırdı. Yaylaların ekim işi en sona kaldığı için bazen kasım
sonlarına kadar sürerdi. Eğer kar erken yağarsa ekilemeyen tarlalar baharda
ekilir ve bu ekinlere yazlık denirdi.
Osmanlı Devleti Almanların safında 1.Dünya
Savaşına girince umumi seferberlik ilan edilmişti. Düşman gelip Çanakkale’ye
dayanınca köy nüfusuna göre her köyden onlarca genç askere çağrılıyordu. Bu köyün sakinleri de ilan edilen umumi
seferberlikten haberdar olmuşlardı. Sonbaharda köyün üzerine kısır
karabulutlarla birlikte endişe ve hüzün çökmüştü.
Ali aslında askerliğini yapmıştı. Umumi
seferberlik emri olunca askerliğini yapanalar da tekrar askere çağrılıyordu. Bu
yüzden bir an önce ekinleri ekme işini bitirilmesi gerekiyordu. Kasım ayı
ortaları havalar soğumaya başlasa da yaylada birkaç günlük daha ekim işi
kalmıştı. O gün herkes gibi Ali akşamdan sığırları güzelce yemledi. Tohumluk
buğdayları heybeye kattı. Kızlarını babaanneleri Emine nineye bırakıp eşiyle
birlikte sabah erkenden yaylaya doğru yola çıktılar.
Çakılardı denilen yerdeki tarlalarına ekim
yapacaklardı. Puslu bir hava vardı. Sabah erken vakti tarlaya varınca katırın
yükünü indirdiler. Ali önce tarlanın kenarına dökülen taşları temizleyip yabani
otları kazma yardımıyla kökünde söktü. Tarlayı ekime hazır hale getirdi. Tohum
serptiği yeri sınırlamak için bir evlek miktarı tarlaya on metre aralıklarla
hiza alıp küçük taşları üst üste koyarak taşlar dikti. Belirlediği bir evlek
yere tohumu serpmişti ki;
“Selamünaleyküm, kolay gelsin.” sesiyle
tarlanın yukarısındaki duvarın üzerinde duran jandarmaları gördü.
“Aleykümselam, sağalasınız, hoş
geldiniz!” dedi.
Aslında jandarmaların kendisi için
geldiklerini anlamıştı. Jandarmalar ilçe askerlik şubesinden kendilerine
verilen emir doğrultusunda ellerindeki listede isimleri yazılı kişileri
görevlendirildikleri köylerden toplayıp Karaman tren istasyonundaki asker
toplama merkezine teslim etmekle görevliydiler. Bir gün önce çıktıkları bu
görevde aşağı köylerden topladıkları askerlerle komşu köyde geceleyip sabah erken
yukarı köye gelmişler. Ali’nin de yaylada olduğunu muhtardan öğrenince, yolumuz
üzere oradan alır yola devam ederiz demişler ve Ali’nin tarlasını bilen köylüsü
diğer asker adayları yardımıyla gelmişlerdi.
Jandarmaları görünce Ali’nin eşinin
yüzüne hüzün çöktü, boğazı düğümlendi, yutkundu, yazmasını ucunu dişlerinin
arasına kıstırdı. Böylece hem yüzünü kapattı hem de hıçkırığını önlemeye
çalıştı.
Jandarmalar Ali’ye durumu anlatıp
kendisiyle ilgili olan evrakı verip hemen yola devam etmeleri gerektiğini
söylediler. Bunu söylerken elleriyle yukardaki patika yolda bekleyen diğer
asker adaylarını ve başlarındaki iki jandarmayı da göstermeyi ihmal etmediler.
Ali, jandarmalardan yalvararak
kendisine biraz müsaade etmelerini istedi. Öküzleri çifte koşup birkaç çizi
çift sürerse hanımının işi devam ettirebileceğini aksi halde serptiği tohumun
boşa gideceğini, çünkü hanımını çift sürme işinde acemi olduğunu anlattı.
Anlayış gösterdiler. Ancak yine de acele etmesi gerektiğini, akşamdan önce
Bıçakçı Hanına varmak zorunda olduklarını anlattılar.
Gerçekten de Ali’nin eşi Sultan çift
sürme, tohum serpme işinde eşi kadar maharetli değildi. Her ne kadar bu işlerde
eşinin yanında olup ona yardım etse de bu işleri hep eşi yaptığı için çok
bilmiyordu. Başlangıçta öküzleri çifte koşmayı becerse de kara sabanın demirini
toprağa saplamakta zorlanıyordu. Bazı denemelerinde nerdeyse saban demirini
öküzlerin arka ayaklarına saplayacaktı. Allah korusun böyle bir acemilik o yıl
ekinlerin ekilememesi demek olacağından eşi daha önce bu riski almadı. Yine
çift sürme işine başlangıcı kendisi yapmak istemişti.
Jandarmalar Ali’yi beklerken duvardaki
taşların üzerine oturarak birer tütün sardılar. Bunların oturduğunu görünce
patikada ayakta duran jandarmalar ve asker adayları da buldukları uygun
taşların üzerine oturup beklemeye başladılar.
Ali işinin ehli olduğu için jandarmalar
sardıkları tütünü bitirene kadar çifti koştu. Birkaç çizi gidip geldi. Sabanı
hanımına verdi, bazı tembihatlarda bulundu. Kendi gözetiminde hanımı birkaç çizi
gidip geldi. Jandarmaların tütününün bitmediğini görünce bir evlek miktarı
kadar daha tohum serpti. Artık veda zamanı gelmişti. Kaputunu sırtladı. Azık
torbasından cebine biraz kuru üzüm koydu.
Eşi Sultan’la göz göze geldiler. Sultan’ın yazmasının ucu gözyaşlarından
ıslanmıştı zaten. Jandarmaların önünde sarılmak olmazdı. Sadece “Kızlarımız ve
anam sana emanet, hakkını helal et, inşallah en kısa zamanda dönerim, Allah
ısmarladık.” diyebildi kısık bir sesle.
Ali duygulanmıştı. Ağlayacaktı
nerdeyse. Kendini tuttu. Hem eşinin daha fazla üzülmesini istemiyordu. Zaten
arkadaşlarının ve Jandarmaların yananında uygun da olmazdı.
Jandarmalar da ayağa kalkmış haydi
anlamında el işaretiyle yürüdüler. Yolda bekleyenler de hareketlendiler. Patika
yolda tek sıra halinde on beş yirmi kişilik grup yürüdüler. Ali ilerideki ufuk
çizgisine yakın tepeyi aşıncaya kadar grubun en arkasındaki jandarmanın önünde,
her üç beş adımda, dönüp dönüp tarlada bıraktığı Sultan’ına bakıyordu. Eşi
Sultan, çift sürme işini durdurmuştu zaten. Karasabanın kuyruğu elinde adım
adım kendisinden uzaklaşan Ali’sine bakıyordu. Tepeyi aşıncaya kadar arkasından
bakmaya devam etti.
Bilemezdi bu son görüşü olduğunu belki. Ama bu
bakışını hep anlatmıştır o sonraki zamanlarda. ”En son görüşümdü o, bir daha ne
gördüm, ne bir haber geldi. Öldü mü,
kaldı mı bilemedim.” derdi.
Çift çubuk işlerini öğrendi. Kendi
yağıyla kavruldu. Kimseye minnet etmedi. Ali’nin annesine de ölünceye kadar
baktı. Hiç evlenmedi. Aklından bile geçirmedi evlenmeyi. Ali’sinin emanetine
ihanet etmedi. Kızlarını büyüttü, gelin
etti. Kızlarından torunları oldu.
Kızlarının ikisi de kendisinden önce genç sayılabilecek yaşlarda vefat
etti. Onların acısını yaşadı. Hep tevekkül etti. İbadetlerini hiç aksatmazdı. O
imanlı inançlı tevekkül sahibi bir Anadolu kadınıydı. Hep Ali’sini bekledi.
Ali’sinden ayrıldıktan sonra yaşadığı atmış dört yıl boyunca Ali’sini hep
yüreğinde taşıdı. Hep o veda anını ve son görüşünü torunlarına da gözyaşlarıyla
anlattı. Bir umutla bir gün gelir diye bir ömür Ali’sini bekledi.
…………….
Yıl 2017. Genelkurmay arşivlerinden
Çanakkale şehitleri bilgisine ulaşma imkânı olunca Sultan Ninenin vefatından
kırk yıl sonra Ali’sini araştırdık. Ali’nin kimlik bilgileri ve doğum yeri
bilgileri sisteme girilince sonuç çıkmadı. Sadece doğum yeri bilgisin Yukarı
Çağlar yerine Aşağı Çağlar olarak değiştirince kayıp olan Ali’nin bilgileri
önümüze geldi. Ali’nin doğum yeri kayıtlara Aşağı Çağlar olarak geçmiş. Çünkü
Ali’nin ailesinin yarısı Aşağı Çağlar köyündendi.
Şehidin Bilgileri: Baba adı: İbrahim /
Lakabı: …… / Doğum Yılı:… /Sınıfı: Piyade/ Rütbesi: Er İl: Karaman/ İlçe: Ermenek
/ Bucak: Merkez / Köy Aşağı Çağlar/ Kolordu:3 / Fırka:19/ Alay:27 Tabur:1
/Bölük:../ Harp: 1. Dünya Savaşı(1914-1918) /Cephe: Çanakkale/ Şehadet Yeri: Arıburnu
Muharebesi / Şehadet Tarihi: 26.05.1331 (Miladi tarih:08.06.1915)
Allah rahmet eylesin Sultan nineye ve
bir ömür beklediği Şehit Ali’sine. Onları cennetinde kavuştursun.
15.03.2018
Kerim
TOSLAK
GÖLBAŞI/ANKARA
Roman havasında tebrikler.
YanıtlaSilKaleminize sağlık...
YanıtlaSilTeşekkürler
YanıtlaSilAllah razi olsun hocam sultan nine kimlerden ki
YanıtlaSilEşimin ninesi. Ali'nin ve Sultan ninenin birnin babası birinin de annesi Aşağı Çağlardan. Ali ve Sultan aynı zamanda dayı hala çocukları oluyor sanırım. Ya da bir bir göbek ilerde olabilir.
Sil