M|E Medya Ermenek ALTINTAŞ'IN GEÇMİŞİNE ÖZLEM - Medya Ermenek Medya Ermenek
Facebookta Paylaş

ALTINTAŞ'IN GEÇMİŞİNE ÖZLEM

 

Geçmişte yayla evleri bir başka olurdu. Dört direk üzerine atılan katran dalları ile etrafı basit bir şekilde kapatılmış,  ya da basit taşlardan yapılmış üzeri toprakla kapatılan her tarafından ışık ve hava alan evlerdi.

Yayla insanı Hayvanları ile aynı yerde yatar, otururdu. Yayla insanı için hayvanları çok önemlidir, gecede olsun gündüzde olsun o hayvanlarını yanından ayırmazdı.  Günümüzde artık evler şehir evleri gibi betonarme olarak inşa ediliyor yaylalarda. Yayla bir geçinme yeri olmaktan çıkıyor bir eğlence ve piknik yerine dönüşüyor.

Ahşaptan yapılmış kenarları kuru yayla taşı ile çevrili üzeri toprak ile kaplı evlerin damlarından süzülmüyor artık geceleyin ay ışığı, evin içine güzelim ardıç, andız, katran, kekik kokulu gece ayazı vurmuyor… Güneş ışığı giremiyor çatıdan içeriye… Yufka ekmekler, bazlamalar,  peynirli, çökelekli börekler darı ekmeğinden yapılan sıkmaçlar Ocaklarda pişirilmiyor artık. Sıcak bazlama ekmek üzerine sürülmüyor yayıklarda yayılmış tereyağları. Ekmek bile artık kasabadan geliyor. Harmanlar gölüklerle sürülmüyor, Kaldırılan hasat develerle köye inmiyor artık.

Ateş yakılırdı ev denilirse o derme çatma yapıların içerisindeki ocaklarda. Ocaklardan çıkan o duman insanın gözünü oyuyordu. O kütükten ve gaz lambasından çıkan is kokusu günlerce üzerinden çıkmazdı yayla insanının.

Isınmak için Ocaklarda yakılan o Katran ve Ladin kütüklerinden çıkan alev ise ısınanların önünü yakıyor; sırtını donduruyordu.

Sabahın ayazında çobanlar “hoyyyyy! dürrrrrrrrrr ”diyerek dağdan dağa koşturacakları yeni bir güne başlıyorlardı… Sürüler çan ve köpek sesleri eşliğinde dağlara, çayırlara doğru sürülürdü. İlerleyen saatlerde çobanın kavalından çıkan yanık türkü sesleri insanın taaaa yüreğine otururdu.

Buz gibi akan GÜROLUK’tan Sular doldurulurdu; kabak, güğüm ve sitillere.

Öğlen vakti çan ve köpek sesleri ile kıyamet kopardı obanın önünde. Koyunlar, keçiler sağılırdı. Nasır tutardı kadınların elleri süt sağmaktan.  Sonra kuzular ve oğlaklar meleyerek koşuşur, analarına sokulurlardı emmek için.

Bazen de Yyayla insanı dağlara düşerlerdi geceleri, dönmeyen  bir koyun birkaç keçiyi aramak için. Yoksa dağda kalan hayvanı parçalayıverirdi canavarlar.

Çoban bir elinde tahta kaşık, bir elinde yufka ekmek yoğurdun gözüne gözüne vururdu. Çünkü dağda sürülerin arkasında dolaşmak kolay değildi.

Çocuklar obanın önünde, ara kestirmece, ya da önlerine aldıkları bezden yapılmış toplarla ayaklarında dokuz yamalı Ermenek lastik ayakkabıları ile çorabı ve dizlikleri düşünmeden,(zaten görmemişler ki) top oynarken çıkardıkları ses Altıntaş’ı inletiyordu.

Gün batarken gıncıllak (Tahtiravalli) hazırlıkları başlamalıydı. Önce bir kömür parçası, arkasından hala burcu burcu kokusu burnumdan gitmeyen ve aAnalardan habersiz çalınan bir kaşık tereyağı, gıncıllağın deliğine sürülmeliydi. Sürülen o tereyağı ve Kömür karışımı gacır-gucur, gacur gucur öyle bir ses çıkarırdı ki… Çocukların gıncıllak eğlencesi hava kararıncaya kadar devam ederdi…

Odun taşımaktan ve yayla soğuğundan elleri ve dudakları bıçakla kesilmiş gibi çatlar ve kanardı yayla insanının.  Yaylalar yayla gibi olmalıydı. Yayla yine havasıyla, manzarasıyla, suyuyla, çimen kokuları ile aynı yayla ama yaşantı değişti, ne çare…

Birçoğu nostalji oldu artık.

Günümüzde yaylacılık ise bir zamanlar Altıntaş yaylasında dikili bir ağaç yokken bir zamanlar 8-10 yıl üst üste kutlanan ve tüm mahallelinin de katıldığı şenlikler sayesinde yaylamızın büyük bir bölümü ceviz ve kiraz ağaçları ile ağaçlandırılmış durumda.

Ayrıca yaylamızda yetişen domates, fasulye, biber ve patlıcanların bazı yaylacılarımız için yeni bir geçim kaynağı haline geldiğini unutmamak gerekir.

Günümüz yaylacılığında yukarıda bahsettiğim koyun ,keçi ve köpek seslerini duymakta artık bir nostalji. Sadece o koyun ve keçilerden kalan çan seslerini duyabilirsiniz; o da bazı arkadaşlarımızın o zamanlara olan özlemlerini gidermek için kapılarına taktıkları çan sesleridir.

Günümüzde Altıntaş yaylasında hayvancılık Dindebol’dan Çakal Ahmet’in sürüsü (45- 50 adet) , Aşağı Çağlar köyünden ve Yenimahalle’den birkaç kişinin beslediği koyun ve keçiler olmasa hayvancılık tamamen bitmiştir.

Yayla ve yaylacılık gelecek çağlarda da Türk insanının yaşama biçimi olmaya devam edecek. Ayrıca genç kuşaklara bir kültür aktarımı olması gerek yaylacılık…

Altıntaş yaylasında faaliyet gösteren mermer işletmecilerine yaylacılarımız, eğer ellerindeki tarlaları satmazlarsa ve bu tarlalara gereken özeni gösterirlerse şuanda dikmiş oldukları meyve ağaçları ilerleyen zamanlarda onlara ayrı bir geçim kapısı olacağı da unutulmamalıdır.

Altıntaş yaylasının bazı yerleri yayla kurulduğu günden buyana ekip biçtiğimiz topraklarımız; kimler ve ne amaçla yapıldıysa bilmiyoruz kadastro geçerken hazineye devredilmiş.



Şu anda Altıntaş yaylasında faaliyet gösteren mermer ocakları hazineye ait olan yerlerin anasını ağlattılar. İstedikleri yerden yol, istedikleri yere su bulmak için kuyular kazdılar hatta enerji hatlarını geçirdiler ve hiç kimse bir şey yapmıyor veya yapamıyor.

Yaylamızın kıymetini bilelim.

Mustafa ÇIKRIK

Not: Konu ile ilgili resimlerini kullandığım Abdullah ÇIKRIK'a teşekkür ederim.



YAZARLAR SAYFASINA ==>>>
Medya Ermenek Taşeli Edebiyat Güncesi yayınlanan makalelerin içeriği hakkında mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu makalesi yayınlanan yazara aittir.Yayınlanan makale karşılığında yazarlara telif ücreti ödenmez. Yazarlar bunu peşinen kabul etmiş sayılırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.

sanalbasin.com üyesidir
Düzenleme | Copyright © 2013-2023 | MedER |Medya Ermenek
BİZE ULAŞIN
ghs.google.com
ghs.google.com