1. İNSAN HAKLARININ TANIMI, KAPSAMI VE NİTELİKLERİ
İnsan Hakları, bireylerin salt insan olmaları nedeniyle, doğuştan itibaren
sahip oldukları, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklar olarak
tanımlanır. Bu temel hak ve özgürlükler, günümüzde, ülkelerin iç hukuk sorunu
olmaktan çıkmış, özünde genel ve evrensel bir anlam kazanmıştır.
Çağdaş
medeniyetlerde, hukukcuların, felsefecilerin ve sosyal bilimcilerin büyük bir
çoğunluğu, hangi bölge ve kültür çevresinden gelirse gelsin, her insanın
doğuştan kazanılmış temel hak ve özgürlükleri bulunduğu konusunda
birleşmektedirler.
Bireyler
maddi ve manevi varlıklarını sınırsız olarak geliştirme kabiliyetine
sahiptirler. Bu nedenle istekleri, ihtiyaçları ve hakları olacaktır. Bu haklar
“insan ve hak “ ilişkisi ile anlam kazanır.Her hak bir ihtiyacın karşılığıdır.
Hakları kullanabilmek için mutlaka özgürlüklere de sahip olmak gerekir. Hak ve
özgürlüklere sahip olmak, bireye bir takım sorumluluklar da yükler. İnsan
hakları kavramı, şiddeti, zarar vermeyi ve tahrip etmeyi dışlar.
Hak
ve özgürlüklerin teminatı “ hukuk
devleti “ tarafları ise “ vatandaş- devlet “ ikilisidir. İnsan
hakları kavramı, özgürlükcü demokrasilerde siyasal tercihleri belirleyici bir
rol oynar. Çağdaş devletler bu haklar karşısında kendilerini sorumlu ve bağlı
sayarlar. İnsan haklarının listesi, zaman içinde kapsam olarak genişlemekte
ve yenileri eklenmektedir.
2. İNSAN HAKLARI
KAVRAMININ TARİHİ GELİŞİMİ
İnsan hakları
kavramı, günümüzdeki anlamı ile, 2 nci Dünya Savaşı sonrası, Birleşmiş
Milletler teşkilatının 1945 yılında kurulmasından sonra kullanılmıştır.
Kökenleri ise, “ doğal hukuk ” görüşlerinin
yaygın olduğu eski Yunan ve Roma düşüncesine kadar uzanır. Bu dönemlerde doğal
hukuka ( ius naturale) uygun olmak koşulu ile, yurttaşlık haklarını aşan ve
bütün kavimler için geçerli olan bazı evrensel haklar tanınmıştır. Bu haklar,
devletin verdiği haklar değil, doğanın bütün insanlar için geçerli kıldığı
kanunlar sayılmıştır. Bu dönemin sonunda, önceleri temel olan “ ödev “ yaklaşımından ” hak “ yaklaşımına doğru bir geçiş
yaşanmıştır.
17
ve 18 nci yüzyıllarda hızlanan bilimsel ve düşünsel gelişmeler ve bilim
adamlarının buluşları sonunda ulaşılan “
aydınlanma “ döneminde doğal hukuka ve evrensel bir düzene ihtiyaç duyulduğu
savunulmuştur
Bu
düşüncenin karşısında olanlar, doğal hukuk ve temel hakların, mutlak,değişmez
ve sürekli olan niteliklerinin çelişkiler taşıdığını, gerçek dışı, metafizik
olgular olduğunu ve toplumsal karışıklığa yol açabileceğini belirterek saldırıya
geçmişlerdir.
Ankara
Barosu Başkanlığı tarafından , 12-16 OCAK 2000 tarihlerinde düzenlenmiş olan “ Hukuk Kurultayı- 2000 “
oturumlarında, İnsan Hakları kavramının ilk defa İngiltere’de 1215 tarihli
Magna Carta ile ortaya çıktığı vurgulanmıştır. Eski Yunan’da, Perikles
demokrasinin unsurları olarak, yargıda eşitlik, kamu hizmetine girmede ve
kürsüye çıkmada eşitlik gibi haklarından
söz etmiş olmasına rağmen, bunlar insan hakları niteliğinde haklar
sayılmamaktadır. Magna Carta ile kralın vergi koyma yetkisi sınırlandırılmış ve
bazı kararları meclisin onayını almadan yürürlüğe koyamıyacağı ilan
edilmiştir.İngiliz vatandaşları için 1628 yılında yayınlanan Haklar Talepnamesi ile de “kanunsuz
vergi olamaz ve insanlar kanunsuz olarak hapse atılamaz“ kuralları
getirilmiştir. Bu gelişmeler olurken, 19 ncu Yüzyılda Alman idealizmi ve Avrupa
ulusculuk akımının etkisiyle, bazı çevreler ve özellikle Marksistler tüm hakların topluma ait olduğunu ileri
sürmüşlerdir.
3. İNSAN HAKLARI KAVRAMININ İÇERİK OLARAK DEĞİŞİMİ
İnsan Hakları kavramı kapsamında yer alan haklar, geçmişten günümüze kadar
başlıca 3 aşamada gelişerek benimsenmiştir.Bu aşamalar “ kuşak “ terimi ile
şöyle açıklanmaktadır;
a)
Birinci Kuşak İnsan Hakları
Bu haklar, 17 ve18 nci yüzyıllarda İngiliz, Amerikan ve Fransız
devrimlerinin getirdiği klasik hak ve özgürlükler olup,daha çok bireysel
niteliktedirler. Başlıcaları, yasal eşitlik, kişi güvenliği,bireysel özgürlük,
düşünce ve inanç özgürlüğü ile mülkiyet hakkıdır. Bu dönemde,kapitalizmin
yükselişi yaşanmış,liberalizm ve bireysellik anlayışı devletin rolünü en düşük
düzeye indirmek istemiştir.İnsan haklarının korunması için devletin pasif bir
tutum takınarak bekcilik yapmasının yeterli olacağı görüşü savunulmuştur.
b)
İkinci Kuşak İnsan Hakları
19 uncu Yüzyılın ikinci yarısından itibaren “ sosyal eşitlik “ yaklaşımına yönelindi.İnsan hakları listesi
genişleyerek “ sosyal haklar “ ve “ sosyal devlet “ kavramları doğdu. Bu dönemde listeye giren haklar genellikle
ekenomik, sosyal ve kültürel nitelikli haklardır. 20 nci Yüzyılda yasalara,
anayasalara ve uluslararası belgelere giren bu haklar, çalışma, adil ücret,
sosyal güvenlik, sendika, grev, sağlık ve eğitim haklarıdır. Devletin niteliği
de “sosyal devlet “ olarak
değişiyordu.
c)
Üçüncü Kuşak İnsan Hakları
20 nci Yüzyılın ikinci yarısından itibaren benimsen yeni insan hakları, genellikle Üçüncü Dünya ülkelerinin taleplerini yansıtan haklardır. Bu haklar, ekonomik gelişme, kalkınma, doğal kaynaklardan faydalanma, barış, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama gibi kollektif nitelikli haklardır.Dayanışma Hakları olarak da isimlendirilen bu haklar ulusal hukuk belgelerinden daha çok, uluslararası hukuk belgelerine konu olmuştur.
4.
İNSAN HAKLARININ HUKUK DÜZENLERİNCE TANINMASI
a)
Ulusal Düzeyde Tanınma
İnsan Hakları
ulusal hukuk düzenlerinde, hak bildirileri, anayasa metinleri ve başlangıç
bölümleri biçiminde tanındı. İngiliz ve ABD Hak Bildirileri,1789 Fransız Yurtaş
Hakları Bildirisi,1787 ABD Anayasası,klasik hakları tanıyan ilk önemli
belgelerdir. Sosyal haklar ise, 1946
Fransız ve 1948 İtalyan anayasalarında yeraldı.
b)
Uluslararası Düzeyde Tanınma
İnsan haklarının uluslararası düzeyde tanınması ve güvencelere bağlanması,
20 nci Yüzyılda, özellikle 2 nci Dünya Savaşı sonrasında hızlanmıştır. Başlıca
düzenlemeler şunlardır ;
1919 yılında kurulan Milletler Cemiyeti bu konuda
etkili bir rol üstlenemedi.İnsancıl bir savaş hukukunun temellerini atmaya
yöneldi.Sömürgeler,çalışma koşulları, kadın ve çocukların korunması alanlarında
bazı ilkeler belirlendi.Uluslararası Çalışma Örgütü ( İLO ) bu konularda
görevler üstlendi.
2
nci Dünya Savaşı sonrası faşizmin yenilmesi ve demokrasi cephesinin zaferi,
insan hakları konusunda yeni yaklaşım ve açılımları da birlikte
getirdi.Nurenberg Mahkemeleri , Nazi savaş suçlularını barışa karşı işlenen
suçlar yanında, insanlığa karşı işlenen suçlardan da yargılamıştır.
Savaş
sonrası, insan hakları alanında en kapsamlı ve evrensel boyutlu çalışma, 1945
yılında Birleşmiş Milletler’in ( BM )
kurulması ile başlamıştır. Kuruluş anlaşması Temel Hak ve Özgürlükler ile
Eşitlik ilkelerine özel bir önem vermiştir.
Birleşmiş
Milletler teşkilatı içinde bu görevleri üstlenen organ İnsan Hakları
Komisyonu’dur. Komisyon ülkelere temsilci ve araştırmacılar göndererek
şikayetleri inceler, raporlar hazırlar ve kamuoyuna yayınlar.
BM
Genel Kurulu’nda 10 Aralık 1948 tarihinde, temel sayılan bir belge olan ünlü
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi kabul edildi.Bildirinin hukuksal bir
bağlayıcılığı olmamasına rağmen, ulusal ve uluslararası hukuk metinlerine
hukuksal, psikolojik ve felsefi yönden etkileri oldu. Bu bildiride klasik
haklar yanında sosyal ve kültürel haklar da ayrıntılı şekilde sayılmıştır.
BM
İnsan Hakları Komisyonu tarafında hazırlanarak, 16 Aralık 1966 tarihinde kabul
edilen Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Anlaşması ile klasik ve siyasal
haklar genişletilmiştir.Raporları inceleyecek olan İnsan Hakları Komitesi
kurulmuş ve tartışmalı konularda “
dostca çözüm “ metodunun seçilmesi benimsenmiştir
BM
Genel Kurulu tarafından kabul edilen
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Anlaşması genellikle
sosyal hakları kapsıyordu. Bu metinde sendikal örgütlenme, ırk, renk, cinsiyet,
dil, din ve inançlara dayalı ayırımlar yapılmaması konuları önemle
vurgulanıyordu.
5. İNSAN HAKLARI
KONUSUNDA BÖLGESEL DÜZENLEMELER
a)
Avrupa’da Düzenlemeler
Avrupa
Konseyi insan hakları alanında geniş kapsamlı çalışmalar yapan en önemli
bölgesel organdır.Konsey tarafından hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi,
4 Kasım 1950 tarihinde kabul edilmiş ve ek protokollerle birlikte 3 Eylül 1953
tarihinde yürürlüğe girmiştir.1966 yılında ise daha çok sosyal haklara ağırlık
veren Avrupa Sosyal Şartı ( Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi ) yayınlanmıştır
Avrupa Konseyi bünyesinde insan haklarını güvence altına alma sorumluluğu
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Divanı)’ne
verilmiştir. Bu mahkemenin yapısı ve çalışması ayrıca incelenecektir.
b)
Amerika Kıtası’ndaki Düzenlemeler
Amerika Kıtasında da 1948 yılından itibaren uluslararası örgütler benzeri
düzenlemeler oldu. Amerika Devletler Örgütü kuruldu. Amerika İnsan Hakları ve
Ödevleri Bildirisi yayınlandı. Ayrıca,
Amerika Kıtası İnsan Hakları Mahkemesi kuruldu.
c)
Özel Örgütler
İnsan haklarının
uluslararası alanda korunması için kurulan ve devletlerle bağlantısı olmayan
gönüllü özel örgütler de önemli çalışmalar yapmaktadırlar. Uluslararası Af
Örgütü (Londra), Uluslararası Hukuk Komisyonu (Cenevre), PEN ( şairler,
denemeciler, romancılar – poets, essayists, novelists ) Kulüpleri, Uluslararası
Kızılay ve Kızılhaç Örgütleri(Cenevre) sayılabilir.
Bunların en
ünlüsü, 1961 yılında Londra’da kurulmuş olan Uluslararası Af Örgütü ( Amnesty
International )’dür. Bu örgüt, şiddet uygulamamış ve şiddeti övmemiş oldukları
halde, sadece düşünceleri ve inançları yüzünden hapse girmiş insanları, dini,
dili, etnik kökeni, renk ve milliyetine
bakılmaksızın, serbest bıraktırmak için çaba göstermektedir. Örgütün
bugüne kadar binlerce tutuklunun serbest bırakılmasını sağladığı bilinmektedir.
Ölüm cezasının kaldırılması ve
işkencenin önlenmesi için
çalışmaktadır.İnsan hakları ihlalleri konusunda raporlar yayınlayan
örgüte, bu çalışmalarından dolayı 1977 yılında Nobel Barış Ödülü
verilmiştir.
d)
İnsan Hakları Alanında Düzenlenen Sözleşmelerin Ortak Hükümleri
Evrensel
(uluslarüstü) belgelerden , Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi’nde 7 hak, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nde 4 hak ve Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi’nde 12 hak “
mutlak - dokunulmaz hak “ olarak nitelendirilmektedir. Bu sözleşmelerde ortak
olan 4 mutlak hakkın özüne hiçbir koşul ve gerekce ile dokunulamaz. Bunlar,
yaşama hakkı, işkence yasağı, kölelik yasağı, suç ve cezada geriye yürüme
yasağıdır. Bu gelişmeler, insanlığın ulusalüstü dokunulmaz haklar kategorisini
oluşturmaya başladığını, bu hakların genişleyerek
ulusal devletleri bağlayıcı bir güce ulaşacağını göstermektedir. Bu
sözleşmelerin uygulanmasını sağlamak için uluslararası mahkemeler kurulmuştur.
Bunlara Uluslararası La Haye Adalet Divanı, Avrupa Birliği Adalet Divanı,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Amerika İnsan Hakları Mahkemesi
örnektirler.
6. TÜKİYE’DE İLK İNSAN HAKLARI DÜZENLEMELERİ
a)
Senedi İttifak
29 Eylül 1808 tarihinde, Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa , Rumeli ve Anadolu
Ayanları’nın iştiraki ile imzalanan bir belgedir. İnsan hakları yönünden önemli
bir görev üstlenmemiştir.Sadece, Osmanlı Padişahı’nın yetkilerine küçük
sınırlamalar getirmiştir.
b)
Tanzimat Fermanı
Gülhane Hattı Hümayunu olarak da
bilinen ferman, 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane Köşkü bahcesinde halka
okunmuştur.Devletin siyasal, toplumsal ve ekonomik alanlarda köklü düzenlemeler
yapacağı ilan edilmiştir. Bu fermanda, insanlar için dünyada can, ırz ve
namusdan daha kıymetli bir şey olmadığı vergi, askerlik, mülkiyet, yargılama,
ve miras konularının çıkarılacak yasalarla yeniden düzenleneceği ve bu
yasalardan herkesin faydalanacağı yer almıştır.
c)
Islahat Fermanı
1856 yılında yayınlanan bu ferman, padişahın yetkilerini sınırlaması,
kişisel hakları öne çıkarması ve yabancılara tanınacak ayrıcalıklara yer
vermesi ile bilinir.
d)
1876 Kanuni Esasisi
Bu belge bir ferman anayasası olup, mutlak monarşiden, meşruti monarşiye
geçişi başlatmıştır.Başlıca hükümleri şunlardır:
·
Kişilerin dokunulamıyacak özgürlükleri
vardır,
·
Din ve inanca bakılmaksızın kanun
önünde eşitlik vardır,
·
Kanunsuz vergi ve benzeri para
alınamaz,
·
İşkence ve eziyet kesinlikle yasaktır,
·
Eğitim ve basın serbesttir.
e)
Meşrutiyet Dönemi
Bu dönemde yapılan yasal değişikliklerle yeni hak ve özgürlükler
tanınmıştır. Haberleşme hürriyeti bir örnektir.
f)
Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyetin ilanı insan hakları konusunda temel bir güvence niteliği
taşımaktadır. Halkımız bu sayede teba (kulluk)
olmaktan çıkmış ve birey (kişi) olma niteliğine kavuşmuştur. İlk
anayasamız olan, 1921 Anayasası ( Teşkilatı Esasiye Kanunu) insan hakları
konusunda ayrıntılı esaslar taşımıyordu. Genç Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş
medeniyetler seviyesine yükselmek için genel bir çalışma başlatmıştı.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 01 Mart 1922 günü, TBMM Birinci Dönem, 3 üncü Yasama Yılı açış konuşmasında şöyle
diyordu ; “ her devletin içinde
bulunduğu sosyal yaşantısı ve uygarlık derecesine uygun bir hukuki mevzuatı
vardır. Bizim milletimizin adalet düşüncesi ve anlayışı hiç bir uygar ulusun
seviyesinden aşağı değildir. Bu nedenle, hukuki mevzuatımızın tüm uygar devletlerin
kanuni mevzuatından eksik olması düşünülemez.”
1924 Anayasası bazı temel hak ve özgürlüklere yer vermiştir.Yasalar önünde
eşitlik, kişi dokunulmazlığı, temel hak ve özgürlükler, din, vicdan ve düşünce
özgürlüğü, işkence yasağı ve eğitimin serbest olduğu gibi haklar tanınmıştır.
Bu düzenlemelerde sosyal haklar yer almadığı gibi, mevcut hak ve özgürlüklerin
ihlaller karşısında güvenceler de getirilmemişti.
1961 Anayasası ile temel hak ve özgürlükler konusunda
çağdaş devletler ve evrensel ölçütler seviyesinde bir düzenleme yapılmıştır.
Anayasada devletin insan haklarına dayalı olduğu önemle vurgulanmıştır.
Getirdiği başlıca yenilikler şunlardır:
§
Sosyal haklara geniş şekilde yer
verildi,
§
Hak ve özgürlükler için güvenceler
getirildi,
§
Yargı bağımsızlığı ilkesi vurgulandı,
§
İdarenin yargı denetimine tabi olduğu
kabul edildi,
§
Anayasa Mahkemesi kuruldu.
7. AVRUPA’DA İNSAN
HAKLARININ EVRENSEL DÜZEYDE KORUNMASINA İLŞKİN DÜZENLEMELER
İnsan
Hakları konusunda Avrupa’da yapılan en önemli çalışma, Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Konferansı (AGİK) tarafından hazırlanan Nihai Senet belgesidir. Bu
belge NATO ve Varşova Paktı üyesi devletler, bağlantısız ve tarafsız 33 Avrupa
devleti, ABD ve Kanada tarafından, 01 Ağustos 1975 tarihinde Helsinki
(Finlandiya)’de imzalanmıştır. Bu senet bir insan hakları metni olmayıp, asıl
hedefi bloklararası yumuşama ve karşılıklı anlayışı geliştirmektir. Belgede
insan hakları ve özgürlüklerinin korunması konusunda devletlere düşen görevler
de yer almıştır.
1980’lerin
sonunda, demokratikleşme süreci hızlanmış, SSCB’nin dağılması sonucu Doğu Bloku
ülkeleri çoğulcu demokrasiye geçme ve Batı Avrupa ile bütünleşme gayretlerine
girmişlerdir. Böylece, insan hakları kavramı bu bölgede ideolojik çatışma
konusu olmaktan çıkmıştır.
1990
yılında yapılan AGİK zirvesinde imzalanan Paris Şartı ile Soğuk Savaş Dönemi’nin sona erdiği resmen
belgelendirilmiştir. Fakat, SSCB’nin dağılması ile ortaya çıkan bölgesel (
Çeçenistan, Ermenistan, Azarbeycan ve Gürcistan olayları ) çatışmalar, 1990 yılında Küveyt’in Irak tarafından işgali ve Körfez
Savaşı, Afganistan, Somali, Angola ve Orta Afrika olayları, 1992 sonrası
Bosna-Hersek, Arnavutluk, Kosova ve
Sırbistan ‘ da yaşanan olaylar, Uzak Asya’da meydana gelen din ve mezhep
çatışmaları göstermiştir ki, soğuk savaş dönemi sona erse de, dünyada ortaya
çıkabilecek insan hakları ihlallerinin önlenmesi çok da kolay olmayacaktır.
8. İNSAN HAKLARI VE
TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMAYA DAİR AVRUPA
( İHAS ) SÖZLEŞMESİ
a)
Sözleşmenin Amacı
Bu sözleşmenin amacı, BM Genel Kurulu tarafından, 10
Aralık 1948 tarihinde ilan edilen İnsan
Hakları Evrensel Bildirisi ve bu bildirinin beyan ettiği hakların her yerde
tanınması ve fiilen uygulanmasını güvence altına almak şeklinde tanımlanmıştır.
b)
Şözleşmenin Hükümleri
§
İnsan haklarına saygı yükümlülüğü,
§
Yaşama hakkı,
§
İşkence yasağı,
§
Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı,
§
Özgürlük ve güvenlik hakkı,
§
Adil yargılanma hakkı,
§
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü,
§
Ayırımcılık yasağı,
§
İfade özgürlüğü,
§
Evlenme hakkı,
§
Hakların kötüye kullanılma yasağıdır.
c)
Sözleşmeye Dair Önemli Protokoller,
§
Bir Nolu Protokol,
1954 yılında hazırlanmıştır. Türkiye bu protokolu
imzalamıştır. Düzenlediği başlıca konular mülkiyet, eğitim ve şeçim haklarıdır.
§
Dört Nolu Protokol,
1968 yılında düzenlenmiş olup, Türkiye tarafından imzalanmıştır.Borç
nedeniyle hapis, seyehat özgürlüğü ve sınırdışı etme yasağı konuları
düzenlenmiştir.
§
Altı Nolu Protokol,
1985 yılında düzenlenmiş ve Türkiye tarafından
imzalanmamıştır. Ölüm cezasının kaldırılması ve savaş sırasında ölüm konularını
düzenler.
§
Yedi Nolu Protokol,
1985 yılında düzenlenmiştir.Türkiye protokolü
imzalamıştır. Sınırdışı edilme, çifte yargılamama, eşlerarası eşitlik ve
tazminat konularını düzenler.
9. AVRUPA İNSAN
HAKLARI ŞÖZLEŞMESİNDE YER ALAN ORGANLAR
a)
Bakanlar Komitesi,
Avrupa Konseyi üyesi devletlerin Dişişleri Bakanlarından
oluşur.
b)
İnsan Hakları Mahkemesi,
Yargılama organıdır. Sözleşmeyi imzalayan devletlerin
sayısı kadar yargıç görev yapar. Her
ülkeden bir yagıç seçilir.
c)
Genel Kurul,
Belirli süreler için kurulan dairelerden oluşur. 7 üyeli
Daire’ler ve 17 üyeli Büyük Daire’den meydana gelir.
d)
Yazmanlık,
Yazı işlerini yürüten bir kısımdır.
10. AVRUPA İNSAN
HAKLARI ( AİHM ) MAHKEMESİ
Mahkeme Strasburg (Fransa)’da konuşludur. Sözleşmeye göre
mahkemeye başvurabilecek olanlar şunlardır ;
§
Sözleşmeye taraf olan devletler , bir başka taraf devlete karşı,
§
Hakları çiğnenen kişiler, taraf
devletlere kaşı,
§
Hükümet dışı kuruluşlar (kamu gücü
kullanmayan),
§
İnsan toplulukları (dernek,
sendika,vakıf) taraf devlete karşı başvurabilirler.
Mahkemede
Değerlendirme,
Mahkemenin önüne gelen sorun veya olay sadece Sözleşme’ye
aykırılık açısından değerlendirilir. Sözleşme ve protokollerde yer almayan
konularla ilgili şikayetler ve haklar incelemeye alınmaz.
Divana Başvurma,
Divana başvurabilmek için , öncelikle iç hukuk yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Şikayette sözleşmeye aykırılık ileri sürülmüş
olmalıdır. Başvuru olaydan itibaren 6 ay içinde yapılmalıdır.
Başvurulan Taraf,
Aleyhine mahkemeye başvurulan devletin mutlaka sözleşmeyi
onaylamış devlet olması gerekir. Sözleşmeci olmayan devlet aleyhine mahkemeye
şikayette bulunulamaz.
11. AİHM’DE İZLENEN YARGILAMA YÖNTEMİ
·
Gelen başvuru dilekcesi ilgili
dairedeki İnceleme Yargcı’na verilir. Yargıç başvuruyu incelemeye değer
bulmazsa, 3 kişilik komiteye götürür Bu komitenin vereceği red kararı kesindir.
·
Başvuru incelemeye değer bulunursa , 7
üyeli ilgili daire tarafından incelenir. Daire davanın özü hakkında karar
verebilir.
·
Tarafların yazılı görüşleri alınır ve
duruşma yapılır. Taraflara aralarında “dostca çözüm “ metodu önerilir. Netice
alınamazsa hüküm verilir. Gerekli görülürse, Dava 17 üyeli Büyük Daire’ ye
götürülür.
·
Taraflar dairenin kararına karşı 3 ay
içinde davayı Büyük Daire’ye
götürebilirler. Büyük Daire’nin kararı kesindir. Kesinleşen kararlar
yayınlanır. Bu kararlar uluslararası hukuk yönünden bağlayıcıdır.
12. AİHM KARARLARININ
MAHİYETİ
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesi, özünde
çağdaş toplum ve çoğulcu demokrasi yönetimlerini hedeflemiştir. Hedeflenen
demokrasi, insan haklarına saygılı, çağdaş, ulusal hukukla birlikte,
uluslararası hukuk ve demokrasi ilkelerini de gözeten bir demokrasidir. Bu
demokrasinin 3 önemli özelliği şunlardır ;
·
Çoğulculuk ilkesi ön planda olacak,
·
Açıklık ilkesi benimsenecek,
·
Hoşgörü ilkesi yaygınlaştırılacaktır.
AİHM karalarının etkileri iç hukuk yönünden sınırlıdır.
Kararların özellikleri şöyle özetlenebilir ;
·
Bu karalar davaya konu olay veya
işlemin sözleşmeye aykırı olup, olmadığını tesbit eden kararlardır,
·
Kararların ulusal bir yargı kararını
bozma veya iptal etme yetkisi yoktur,
·
İç hukukta kendiliğinden hüküm ifade
etmezler, sonuç doğurmazlar,
·
İlgili devletler bu kararlar
doğrultusunda ve sözleşme ile olan aykırılığı giderici önlemleri alırlar. AB
üyesi ülkeler ve Türkiye ile ilgili davalar hakkında AİHM’ in vermiş olduğu
karalardan örnekler EK- 1’de açıklanmıştır.
13. TÜRKİYE
CUMHURİYETİ ANAYASASI’NIN İNSAN HAKLARI KONUSUNDAKİ DÜZENLEMELERİ
·
1982 Anayasası olarak isimlendirilen ve
halen bazı değişikliklerle yürürlükte olan Anayasamız , devlet otoritesini
güçlendirmek istemiş ve özgürlüklere bazı sınırlamalar getirmiştir. Başlangıç
bölümü dahil, Temel Hak ve Özgürlükler şöyle düzenlenmiştir:
§
Temel Hak ve Özgürlükler
§
Temel hak ve özgürlüklerin niteliği ,
sınırlandırılması,
§
Kişi dokunulmazlığı, maddi ve manevi
varlığı,
§
Özel hayat ve konut dokunulmazlığı,
§
Haberleşme, seyahat ve yerleşme
özgürlüğü,
§
Din ve vicdan özgürlüğü,
§
Bilim, sanat ve basın hürriyeti,
§
Toplantı ve mülkiyet haklarıdır.
·
Sosyal, Ekonomik Haklar ve Ödevler
§
Eğitim ve öğrenim hakkı,
§
Çalışma ve sözleşme hürriyeti,
§
Sendika kurma hakkı,
§
Sağlık, konut ve çevre kakkı,
§
Sosyal güvenlik haklarıdır.
·
Siyasi Haklar ve Ödevler
§
Vatandaşlık hakkı,
§
Seçme, seçilme ve siyasi faaliyet
hakkı,
§
Kamu hizmetine girme hakkı,
§
Vatan hizmeti ödevi,
§
Vergi ödevi,
§
Dilekce hakkı tanınmıştır.
·
Anayasamızın Uluslararası Sözleşmeler
Konusundaki Düzenlemesi
§
Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünü
kazanır,
§
Gerektiğinde iç hukuku
değiştirebilirler,
§
Anayasaya aykırılıkları ileri
sürülemez,
Bu
esaslar doğrultusunda, Türkiye kurucu
üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin düzenlemeleri ve organlarının ilkeleri ve
mahkeme kararlarına karşı kayıtsız kalamaz. Türkiye insan hakları kavramını
baştan itibaren dikkate alan bir ülkedir. Bunun istisnası ise, onaylanmamış
protokol hükümlerine uymak zorunda olunmamasıdır.
·
İnsan Hakları İhlal Raporları ve Türkiye
Batılı devletler, uluslararası kurum ve kuruluşlar
tarafından belli aralıklarla yayımlanmakta olan İnsan Hakları İhlalleri
Raporları’nda Türkiye’de yer almaktadır. Son raporların Türkiye bölümünde,
birçok olumlu gelişmeye rağmen, ihlallerin devam ettiği
belirtilmektedir.Halbuki, Türkiye’de son yıllarda aşağıdaki olumlu gelişmeler
yaşanmıştır.
§
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda
(CMUK) önemli değişiklikler yapılmıştır,
§
Avrupa Birliği’ne giriş için geniş
kapsamlı bir uyum çalışması başlatılmıştır,
§
Devlet görevlilerinin yargılanmasını
zorlaştıran, Memurin Muhakemat Kanunu değiştirilmiştir,
§
İnsan Haklarından Sorumlu Devlet
Bakanlğı kurulmuş ve sivil toplum örgütleri ile toplantılar düzenlenmiştir,
§
TBMM’de İnsan Hakları Komisyonu
kurulmuş ve bu konularda araştırma yapılması sağlanmıştır,
§
Türk vatandaşlarına AİHM’ne bireysel başvuru hakkı tanınmıştır,
Başbakanlığa bağlı bir İnsan Hakları Bakanlığı ve
altında İnsan Hakları İhlalleri İnceleme
Heyeti kurulması için kanun tasarısı hazırlanarak meclise sevk edilmiştir.Bu
heyetin görevleri şunlar olacaktır ;
§
İnsan hakları ile ilgili taraflararası
temas ve koordinasyon sağlanması,
§
Yürürlükdeki mevzuatın uygulanmasının
izlenmesi,
§
Mevzuata aykırı davranışların tesbit
edilmesi,
§
İhlaller konusunda olabilecek
başvuruların incelenerek sonuçlandırılmasıdır.
14. CEZA MUHAKEMELERİ
USULÜ KANUNU’NDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda, 1982 yılında 3842
sayılı kanunla yapılan değişiklikler, bize yöneltilen insan hakları ihlalleri
konusundaki eleştirileri önlemeyi amaçlar.Bu değişikliklerle getirilen
başlıca yenilikler şunlardır ;
·
18 yaşından küçüklerin ifadesi avukat
huzurunda alınır,
·
Hazırlık soruşturmasında gizlilik
kaldırılmıştır,
·
Avukatlar her aşamada savunma görevi
üstlenebilirler,
·
Kanunsuz delil ve ifadeler geçersizdir,
·
Sanığa susma hakkı tanınmıştır,
·
Sanık veya vekili dosyayı
inceleyebilir,
·
Sağır ve dilsizler için avukat
bulundurulması zorunludur,
·
Hazırlık soruşturmasında sanık ile
avukat gizli görüşebilir,
·
Avukat sanık lehine olan delilleri
toplayabilir.
15. TEMEL HAK VE
ÖZGÜRLÜKLERİN SINIRLANDIRILMASI SORUNU
a)
Sınırlandırmanın Amacı ve Sınırları,
Toplumsal ihtiyaçlar, teknik gelişmeler, yeni buluşlar ve
yaşanan hayat tarzlarına paralel olarak, Temel Hak ve Özgürlükler listesine her
geçen gün yeni haklar eklenmektedir.Sınırlandırmada ölçütlerimiz ;
·
Yeni haklar diğerleri veya eski haklara
zarar vermeyi hedeflemezler. Her hak için ortak ve geçerli olan evrensel
kriterler, insan onuru ve kamusal yaşam zorunluluğunun gözetilmesidir.
·
Özgürlükler, kullanıldığı yer, zaman ve
amacına göre farklı anlam ve sonuç yüklenirler. Farklı kültür ve dinlere mensup
insanların çok farklı değerlendirmeleri ortaya çıkacaktır.
·
Bu haklar genellikle yönetim (idare)
tarafından sınırlandırılmaktadır.Sınırlandırma
yasalarla yapılmalı ve hakkın özü gözetilmelidir,
·
Temel hak ve özgürlüklerin varlığı ile
serbestliği genel kural olup, sınırlandırma kavramı istisnai sayılmalıdır.
b)
Sınırlandırmanın Evrensel Kriterleri ;
Sınırlandırma konusunda ölçütler bulmak ve uygulamak
kolay değildir. Yinede aşağıdaki kriterler sayılabilir ;
·
Devletin gücü sınırsız değildir ve
keyfi kullanılamaz,
·
Özgürlükler için en büyük tehlike
iktidarın bir kişide toplanmasıdır,
·
Devlet hukukun üstünlüğünü
benimsemelidir,
·
Özgürlükler sınırsız değildir. Kamu
güvenliği nedeniyle sınırlandırılabilir,
·
Sınırlandırma zorunlu olduğunda ;
·
Demokratik toplum düzeninin gerekleri
gözetilerek,
·
Açık ve mevcut bir tehlikenin varlığı
halinde,
·
Tehlike ile orantılı bir şekilde ve
amacı aşmayacak ölçüler içinde ancak kanunla sınırlandırılabilir.
c)
Ülkemizde Sınırlandırma Sorunu
Anayasamız devleti güçlendirmek düşüncesi ile hareket
ederek, özgürlüklerin sınırlandırma alanlarını genişletmiştir. Bu özelliği ile
çağdaş anayasalar ve sözleşmelerde yer alan ölçütlerin seviyesinden uzaklaştığı
şeklinde eleştirilmektedir. 1982 Anayasası (mad. 13) özgürlüklerin ;
·
Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğü,
·
Cumhuriyet ve egemenliğin korunması,
·
Kamu düzeni ve yararının korunması,
·
Genel asayişin korunması,
·
Genel ahlak ve sağlığın korunması gibi
nedenlerle sınırlandırılabileceğini belirtir.
d)
Hakların Sınırlandırılması Konusunda Sonuç İlkeleri,
·
Hiçbir hak sınırsız değildir,
·
Haklara bazı sınırlamalar getirilmesi
kaçınılmazdır,
·
Sınırlandırmalar esas değil, geçici
durumlardır,
·
Sınırlandırmalarda evrensel ölçütler
gözetilmelidir,
·
Amaçlar dışına çıkılmamalıdır,
·
Soyutd kavramlardan uzaklaşıp,
gerçeklere dayanılmalıdır.
16. İNSAN HAKLARI
KONUSUNDA GENEL DEĞERLENDİRME
a)
Uluslararası Kuruluşların Değerlendirilmesi
Bugün
dünyamızda evrensel ve bölgesel bütünleşme hızla yaygınlaşmaktadır. Bölgesel
bütünleşme Batı Avrupa’da gelişti. Birinci aşamada ekenomik ve teknolojik
bütünleşme gerçekleşti. İkinci aşamada ise, siyasi bütünleşme hızlandırıldı.
Kendisini Avrupa’nın bir parçası kabul eden Türkiye, AB’ne tam üyelik sürecinde
önemli bir konuma geldi.
·
İnsan Hakları alanındaki uluslararası
sözleşmeler, kuruluşların faaliyetleri ve yargılamalar konusunda, özellikle 3
ncü Dünya ülkelerinden kaynaklanan birtakım kuşkular ve eleştiriler vardır. Bu
eleştiriler ;
§
Uluslararası kuruluşlar tarafsız
davranamazlar,
§
Güçlü devletler diğer devletlerin iç
işlerine karışabilirler,
§
AİHM yargıçları ülkelerinin
politikalarından kopamazlar,
§
Yargılama ve değerlendirmelerde çifte
standartlar görülebilir.
Nitekim;Türkiye ile ilgili olayların
değerlendirilmesi, ihlal raporları ve davaların karara bağlanması aşamalarında,
devlet karşıtı yayın ve açıklamalardan çok etkilendikleri, davalarda hukuki
olmayan gerekcelere dayanan kararlar alındğı, teröristler ve bölücüleri mağdur
gösteme , ihlal söylemlerini her platformda bir tehdit aracı gibi kullanma
eğiliminde oldukları şeklinde eleştiriler yapılmaktadır.
b)
Türkiye’deki Düzenlemelerin Değerlendirilmesi,
Evrensel hukukun çok önemli bir parçası olan İnsan
Hakları konusu ülkeler için geniş anlamlamlar ifade etmektedir. Hollanda başta
olmak üzere, batılı ülkeler evrensel düzenlemeleri iç hukuk haline
dönüştürmektedirler. İnsan Hakları konusu, Türkiye için de iç hukuk konusu
olmaktan çıkmış ve bu konudaki eleştiriler giderilmeden Avrupa ile
bütünleşmenin mümkün olmıyacağı anlaşılmıştır. Hukukun üstünlüğüne dayalı,
insan haklarının evrensel ölçütlerini gözeten
“ANAYASAL DEVLET” olma
çabalarımızın sonuçlandırılabilmesi için dikkate almamız gereken kriterler
şunlardır ;
·
İnsan Hakları kapsamında yer alan Temel
Hak ve Özgürlükler, dengeli bir kamu düzeni içinde var olabilir. Bu nedenle,
devletimiz vatandaşlarımızın haklarını kullanabilecekleri ortamı hazırlamalıdır.
·
Temel Hak ve Özgürlükler, batılı
ülkeler istediği için değil, kendi insanımız bu haklara layık olduğu için
geliştirilmelidir.
·
İnsan hakları ihlalleri konusunda sıkı
bir denetleme yapılmalı, suçlular yargı önüne çıkarılmalıdır. Ülkemizde insan
haklarının en çok “ hazırlık soruşturması “ safhasında işkence olgusu ile ihlal
edildiği dile getirilmektedir. Bu durum önlenmelidir.
·
Yöneticiler, hukukcular, güvenlik
kuvvetleri, yargı mensupları ve aydınlar başta olmak üzere, tüm vatandaşlarımız
geniş düşünmeli, yeni bir anlayış ve davranış değişikliğine hazırlanmalıdır.
·
Toplumda yaşanan çelişkiler iyi tahlil
edilmeli ve bireylerin sürekli olarak diğerlerinin haklarını ihlal etmeleri
önlenmelidir.
·
Hukukun kültürel bir olgu, bizi
ilkellikten uygarlığa taşıyan bir bilim dalı olduğu unutulmamalıdır.
·
Devlet ve Millet olarak hedefimiz,
çağdaş , demokratik ve hukuk devletinin tüm özelliklerini yaşamak olmalıdır.
·
Bağımsız yargı, kanun önünde eşitlik ve
savunma haklarına herkesin ihtiyaç duyabileceği unutulmamalıdır.
·
Ülkemizdeki her kurum, kişi ve eylem
yargı denetimine tabi olmalı, kimsenin suç işleme ayrıcalığı olmıyacağı
bilinmelidir.
·
Kanun güvencesi ve yargı bağımsızlığı
tam olmalıdır.
·
İdarenin yargı kararlarına uyması
sağlanmalıdır.
·
Tüm taraflar için, “HAKLAR – YETKİLER“ ikilisi ile,
“ÖDEVLER –SORUMLULUKLAR “ ikilisi arasında iyi bir denge kurulmalıdır.
c)
Türkiye’de Faaliyet Gösteren Sivil Toplum Örgütleri,
Türkiye’de faaliyet gösteren örgütlerin başında İnsan
Hakları Derneği (İHD) gelmektedir. Ülkemizde İHD haricinde faaliyet gösteren
birçok kültür ve yardımlaşma derneği, cemiyet ve vakıf mevcuttur. Bu sivil
toplum örgütlerinin insan hakları konusundaki talep ve eleştirilerinin muhatabı
genellikle devlettir. Talep ve eleştirilerin devletin politikasına katkıda
bulunması ve yöneticilere yön vermesi gerekir. Fakat, bugüne kadar sivil
örgütler devletin uygulamalarından şikayet eden, istemlerinin yasalara ve
yaşama geçmesi konusunda devlet kuruluşları ile işbirliğine girmeyen bir çizgi
izlemektedirler.Bu örgütlere yöneltilen
elştiriler şunlardır ;
·
Sivil toplum örgütleri devletden kopuk,
devletin üniter yapısı ve milletin
bölünmez bütünlüğüne yönelik faaliyetlere karşı kayıtsızdırlar.
·
Devlet organlarının uygulamalarını
tamamen haksız, hukuk dışı ve kanunsuz olarak gösterme gayretindedirler.
·
Bölücü terör örgütlerinin eylemlerini
ve teröristleri kınamaktan, eylemleri terör eylemi olarak nitelemekten
kaçınmaktadırlar.
·
Terörden zarar gören, hayatını kaybeden
veya sakat kalan devlet görevlileri ve sivil vatandaşlarımız konusunda duyarsız
davranmaktadırlar.
·
Türkiye hakkında asılsız haberler
yayınlamakta, yabancı devletlere ve kuruluşlara ülkemizi jurnal etmektedirler.
·
Bu olumsuz söylemlerin etkisinde kalan
yabancılar, Türkiye aleyhinde tutum sergilemekte ve olumsuz raporlar
hazırlamaktadırlar.
Bu örgütler ve destekcileri yayınlar, birçok faili meçhul
cinayetin devlet tarafından işlendiği şeklinde propoganda yapmışlar, fakat son
operasyonlar sonucu bu cinayetleri bilinen terör örgütünün işlediği
görülmüştür.
d)
İnsan Hakları Derneği’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri,
İnsan Hakları Derneği (İHD) 17 Temmuz 1986 tarihinde, 98 üye
tarafından kurulmuştur. Dernek, bağımsız, hükümetdışı ve gönüllü bir insan
hakları kuruluşu olarak tanımlanmıştır. Tüzüğüne göre, İHD’nin tek amacı, insan
hakları ve özğürlükler konusunda çalışmalar yapmaktır.
Dernek çeşitli konularda panel, sempozyum ve kültürel
haftalar düzenlemekte, broşür, bildiri, raporlar ve kitaplar yayınlamakta,
değişik alanlarda ödüller dağıtmakta ve uluslararası muhtelif faaliyetlere iştirak
etmektedir.
Türkiye çapında 56 şubesi ve 16000 üyesi vardır. Olağan
toplantıları her yılın Ekim ayında yapılır. Genel Kurul tarafından iki yıl için
Genel Merkez Yönetimi seçilir. Bu yönetim 24 kişiden oluşur. Bu kurul 11
kişilik Yürütme Kurulu belirler. Yürütme Kurulu kendi içinden Başkan, Başkan
Yardımcısı, Genel Sekreter ve diğer görevlileri seçer. Ayrıca, coğrafi bölge
temsilcileri de belirlenir.
İHD’nin faaliyetlerinde devlet kuruluşları ile yaşanmakta
olan kopukluğun giderilmesi, insan hakları alanındaki eleştirilerin
değerlendirilmesi konularında katkılar yapması ve terör eylemleri için kesin
tavır almasının gerekliliği dile getirilmektedir. Yukarıda ayrıntıları verilen
eleştirilerin çoğu İHD için yapılmaktadır. Derneğin
faaliyetlerinde gözettiği ilan edilen prensipleri şunlardır ;
·
İnsan haklarının evrenselliği ve
bölünmezliğini savunur,
·
Siyasal eğilim veya parti aygıtı
değildir, bağımsızdır,
·
Dünyanın her yerinde ölüm cezası ve
işkenceye karşıdır,
·
Adil yargılanma ve savunma hakkını
savunur,
·
İfade özgürlüğünü koşulsuz ve sınırsız
olarak savunur,
·
İnanç özgürlüğünü koşulsuz ve sınırsız
olarak savunur.
17. GÖRÜŞ VE
ÖNERİLER
İnsan Hakları ihlali deyince, sadece bireylerin vücut
bütünlüğüne zarar veren veya ölümlerine neden olan olayların anlaşılması terk
edilmelidir. Eğitim, sağlık ve haberleşme engelleri, çevre kirliliği, mala ve
cana karşı her türlü saldırı, günlük yaşantımızda karşılaşmakta olduğumuz hak
kayıpları birer insan hakları ihlali sayılmalıdır.
Bireylerin insan hakları konusunda bilinçlendirilmesi,
başkalarının haklarını ihlal, aile içi
kavga, okullarda dayak, işyeri, eğlence ve yaşam ortamlarında şiddet uygulama alışkanlığından arındırılması
gerekir.
Uluslararası ve ulusal sözleşmeler, kanunlar, örgütler,
mahkemeler ve müeyyidelere rağmen, insan hakları ihlallerinin gelecekte de devam edeceği
yaşanan son dünya olaylarından sonra kesinlik kazanmıştır.
Ülkemiz için ihtiyaç duyulan yasal düzenlemeler süratle
tamamlanmalı ve yasalar herkes için
etkin olarak uygulanmalıdır. Bir yasanın en önemli özelliği, herkesin bu
yasaya tabi olması, objektif olarak uygulanması ve uygulamanın denetlenmekte
olmasıdır.
Çağdaş batı dünyasının evrensel değerlerine sahip bir
toplum olma yolunda başlatılmış olan “
uyum - entegre “ çabalarına ülkemizdeki
tüm kurum , kuruluş ve fertlerin
elinden gelen katkıları yapması, düşünce, davranış ve yaşantısını bu
değerler doğrultusunda düzenlemesi, çağdaş bir hukuk devleti olma hedefimizin
gerçekleşmesini kolaylaştıracaktır.
Avukat Naci SÖZEN
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.