M|E Medya Ermenek BİR DÖNÜŞ HİKÂYESİ - Medya Ermenek Medya Ermenek
Facebookta Paylaş

BİR DÖNÜŞ HİKÂYESİ

 


Suriye’nin Halep şehrinden 2012’de kaçıp Türkiye’ye sığınan Hüseyin, Fatma ve iki çocukları, Ahmed ile Zeynep’in hikâyesi, hem bir kayıp hem de bir yeniden başlangıç öyküsüydü.

On üç yıl boyunca İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde, küçük bir dairede yaşamışlardı. Hüseyin, inşaatlarda çalışarak, Fatma ise komşuların evlerinde temizlik yaparak geçimlerini sağlamıştı. Çocuklar, Türkiye’de doğup büyümüş, Türkçe öğrenmiş, mahallede arkadaş edinmiş, okula gitmişti. Zeynep, lise son sınıfta okulunun başarılı öğrencilerinden biriydi. Ahmed ise mahallenin futbol takımında yıldız bir oyuncuydu. Türkiye, onlara hem sığınak olmuş hem de yeni bir kimlik kazandırmıştı. Ama içlerinde hep bir yara kanıyordu; vatan hasreti.

2025’te Suriye’de savaşın ateşi sönmeye yüz tutmuş, bazı bölgeler yeniden inşa edilmeye başlanmıştı. Hüseyin ve Fatma, Halep’e dönme hayaliyle yanıp tutuşuyordu. Çocuklar ise kararsızdı. Türkiye’yi vatan bellemişlerdi ama aile birliğini bozmak istemiyorlardı. Sonunda, bir sabah eşyalarını toplayıp Halep’e doğru yola çıktılar. Dönerlerken içlerinde bir umut vardı ama aynı zamanda derin bir belirsizlik.

Halep’e vardıklarında karşılaştıkları manzara, hayallerini gölgeledi. Şehir, savaşın izlerini fazlasıyla taşıyordu. Hüseyin’in çocukluk evi artık bir moloz yığınıydı. Mahallede tanıdık yüzler azalmış, komşular ya başka ülkelere göçmüş ya da hayatlarını kaybetmişti.

Elektrik ve su kesintileri günlük hayatı zorlaştırıyordu. Hüseyin, inşaat tecrübesine güvenerek iş bulabileceğini düşünmüştü ama yeniden inşa projeleri sınırlıydı ve yerel halk öncelikliydi. Fatma, evde yemek yapmaya çalışırken tanıdık tatları bulmakta zorlanıyordu. Türkiye’de alıştıkları ürünlerin çoğu burada yoktu ya da çok pahalıydı.

Ahmed ve Zeynep için dönüş daha karmaşıktı. Türkçeyi ana dilleri gibi konuşan bu gençler, Arapçayı akıcı şekilde konuşsalar da Halep’in yerel şivesine yabancılık çekiyorlardı. Zeynep, Türkiye’deki okul hayatını özlüyordu. Halep’teki okullarda eğitim sistemi farklıydı, sınıflar kalabalık ve kaynaklar kısıtlıydı. Ahmed, mahallede futbol oynayacak bir saha bulamadı. Arkadaşlarının çoğu Türkiye’de kalmıştı. İkisi de sık sık İstanbul’daki mahallelerini, simitçinin sesini, Boğaz’daki martıları ve arkadaşlarıyla geçirdikleri akşamları anıyordu.



Bir akşam, aile sofrasında otururken Zeynep, Türkiye’den getirdikleri bir kutu çayı çıkardı. “Bunu içince sanki hâlâ oradayız.” dedi hüzünle. Fatma, çay bardağını elinde tutarken gözleri doldu. “Türkiye bize kucak açtı ama bizim köklerimiz burada.” dedi. Hüseyin ise sessizdi. Türkiye’de geçirdikleri yıllarda kazandıkları dostlukları, komşularının sıcaklığını, çocuklarının Türkçe şiirler okuduğu okul müsamerelerini düşünüyordu. Ancak Halep’te, kendi topraklarında olmanın ağırlığı da bir o kadar gerçekti.

Bir gün Hüseyin, mahallede eski bir komşusuna rastladı. Adam, “Türkiye’de ne yaptınız bu kadar yıl?” diye sordu. Hüseyin, gülümseyerek, “Yaşadık, çalıştık, çocuklarımız büyüdü. Ama en çok, barışın hayalini kurduk.” dedi. Komşu başını salladı. “Burada da o hayal için uğraşıyoruz ama kolay değil.”

Aile, Halep’te birçok zorlukla karşılaştı. Ekonomik sıkıntılar, iş bulma güçlüğü ve temel ihtiyaçlara erişimdeki sorunlar, günlük hayatı bir mücadele haline getirdi. Çocukların eğitim sistemi ve sosyal çevreye uyum sağlaması zaman aldı. Türkiye’de alıştıkları düzen, burada bir lükstü. Ayrıca, savaş sonrası toplumda güven eksikliği ve sosyal bağların zayıflaması, ailenin yalnız hissetmesine neden oldu. Türkiye’deki komşuluk ilişkileri ve mahalle dayanışması burada eksikti.

Zeynep bir gün annesine; “Anne, Türkiye’deyken Suriyeliydik, buradaysa sanki yabancıyız.” dedi. Bu söz, ailenin içindeki ikilemi özetliyordu. Türkiye, onlara hem bir yuva hem de geçici bir sığınak olmuştu. Halep ise hem vatanları hem de yeniden tanımaları gereken bir yabancıydı.

Zamanla, aile küçük adımlarla yeni bir düzen kurmaya başladı. Hüseyin, bir inşaat kooperatifinde iş buldu. Fatma, mahalledeki kadınlarla bir araya gelip küçük bir yemek atölyesi kurdu. Türkiye’den öğrendiği tarifleri Halep’in tatlarıyla harmanladı. Zeynep, okulda öğretmenlerinin dikkatini çekti ve bir burs kazanarak eğitimine devam etme şansı buldu. Ahmed, mahallede birkaç çocukla futbol oynamaya başladı. Eski sahasını özlese de yeni arkadaşlıklar kuruyordu.

Bir akşam, aile yeniden çay sofrasında buluştu. Hüseyin; “Türkiye bize çok şey öğretti.” dedi. “Ama burada, kendi toprağımızda, o öğrendiklerimizi yeniden inşa için kullanacağız.” Fatma gülümsedi: “Ve bir gün, belki çocuklarımız hem burayı hem orayı vatan bilecek.”

Halepli bir ailenin iki vatan arasındaki yaşam köprüsünde Türkiye’de geçirdikleri on üç yıl, onlara dayanıklılık, dostluk ve yeni bir dil kazandırmıştı. Halep’e dönüş ise hem bir özlemle kavuşma hem de yeniden inşa mücadelesiydi. Her iki ülkede de karşılaştıkları zorluklar, onların umudunu kıramadı; çünkü aile, sevgiyle ve dayanışmayla her yaranın sarılabileceğini öğrenmişti.

 

24.05.2025 Konya

Durmuş Ali ÖZBEK

Kültür Bakanlığı Halk Şairi

YAZARLAR SAYFASINA ==>>>
Medya Ermenek Taşeli Edebiyat Güncesi yayınlanan makalelerin içeriği hakkında mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu makalesi yayınlanan yazara aittir.Yayınlanan makale karşılığında yazarlara telif ücreti ödenmez. Yazarlar bunu peşinen kabul etmiş sayılırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.

sanalbasin.com üyesidir
Düzenleme | Copyright © 2013-2023 | MedER |Medya Ermenek
BİZE ULAŞIN
ghs.google.com
ghs.google.com