M|E Medya Ermenek EŞŞEKLER YOLU BİLİR! - Medya Ermenek Medya Ermenek
Facebookta Paylaş

EŞŞEKLER YOLU BİLİR!

“Benim adım da Sultan senin ananın adı da Sultan biliyorum, dedi. Mahmut amcan köye saman götürdü, bu gece burda beraber yatacağız, hiç ağlama”
1965 yılıydı.
Fatma Durmuşu, Yiriğin Dedefendi, Navalı’nın Mevlit bir olup dördümüz Kapıcığa oduna gittik.
Kapıcık, Üssüz’den de ötede Balkusan / Türbe köyünün göründüğü çalın bu yamacında meşhur bir yerdir. Burada yüzlerce yıllık ardıç ağaçlarının kökleri meyilli arazide açıkta kuru olarak görünür olduğundan çok kolay eğlenebilen odunlardı.
Akşama doğru denklerimizi tamamladıktan sonra eşşeklere bir bir yükledik.
Dah deyince eşşekler geldikleri yola revan olup, kayalara çarpan nalların hafif sesleriyle yolda ilerliyorlardı.
Biz de ana babamızdan duyduğumuz gibi “eşşekler yolu bilir” deyip gerilerde bir iki daha guruca eğlemeye koyulduk.
Eşşekler gözden kayboldu, rampayı çıkıp Üşbunarı geçmişlerdi. Nasıl olsa “eşşekler yolu bilir” havasıyla biz hala oynaşarak yürüyüp oyalanıyorduk.
Akşamın serininde ala serçeler de, sanki bizimle uğraşın, der gibi önümüzde kanat çırpıyorlardı. Anaç gibi bülüçlerine okka gibi çekirge yedirerek adeta bize nispet yapar gibiydiler.
Eşşekler gözden tamamen kaybolmuştu. Üşbunarı yukarı çıktık, sarıncı geçtik, yoklardı. Dikme tepeye geldik gene görünmüyorlardı.
Çarşağın başına geldik onlardan eser yoktu. Bu sefer bizi bir korku sardı. Anamıza babamıza ne derdik bulamazsak?
Herkes eşşeğinin adını söyleyerek bağırıyordu: ge kırım geel! goca gözlüm nerdesin? Ge küçü küçü! Diyor, bir anırmayla cevap bekliyorduk.
Çarşaktan aşağıya bakınca Ardıçlı beleni, Gabardıcı, Gölcüğü buradan görebiliyorduk, pinarların, güdük pelitlerin, makilerin arasında kıvrım kıvrım akıp giden yollarda dört eşekten hiçbir iz yoktu.
Buradan dördümüz ayrı yönlere dağılıp odun yüklü eşekleri aramaya karar verdik.
Ben batıya doğru gittim, her koyağa indikçe eşşeklerimizi bulacağım ümidiyle seğirtiyordum. Gittiğim taraf İzvit yaylaları tarafıydı, bunu biliyordum.
Derken gün kaşlara oturmuş dünyanın bu yüzüne son kez bakıyordu. Beni bu sefer iyice bir korku sardı, çünkü akşamın alaca karanlığında gözlerim hiç görmezdi, buna tavukkarası diyorlardı, bizim sülalede çok kişide vardı.
Adımlarımı hızlandırdım, hava kararmadan bir insana yetişmeliydim. Bu arada bir eşek anırması duydum, sesin önümde hafif yükseltide bir tepenin arkasından geldiği belliydi.
Tepeye çıktığımda adeta bir köye gelmiş gibiydim. Pınarlarda sulanan eşekler, inekler, davarlar vardı, sağmallar emiştiriliyor, sütler sağılıyordu. Çeşmelerin kurnasından helkesini, testisini dolduran çocuklar, kızlar vardı. Her yer insan kaynıyordu.
Burası neresi diye şaşırdım, aşağıya indim, pınarın başına geldiğimde hava kararmıştı. Ağlamaya başladım.
Gözüm görmüyordu, insanlar dağılmıştı, en yakın kelifin dışında yanan ocaktan yansıyan ışığı takip ederek önüne geldim. Bir kadın tencerede bir şey pişiriyordu.
Beni fark edince hemen kalkıp “guzum sen kimsin ne ararsın bullarda?” dedi.
Ben Gargaralıyım teyze, odun yüklü eşşeğimi yitirdim, köye gideceğim, yolu şaşırdım, dedim.
Kadın “a guzum şimdi köye gidemezsin, yolu bulamazsın, gel içeri burada yat, sabah hayırlısıyla yolu sana tarif ederiz, gidersin” dedi.
Kelifin ön tarafındaki çevlikten süt sağım sesleri geliyordu. İki keçiden bir sitil sütü sağan evin kızı, ana tamam, deyip sütü uzattı. Teyze de ocaktaki tencereye döktükten sonra bulgurdan bir sütlü çorba hazırladı, bu çorbanın tadını ömrüm boyunca unutamadım. Sonraları kendi ineğimizi yaylalarda sağar kardeşlerime sütlü çorba yapardım.
Kadın çorbadan sonra yatmadan “guzum Gargarada kimlerdensin” diye sorunca dekelerdenim dedim, ha şu mahalardaki dekelerden, orda benim Süzme oğlu Kemalde gelin giden gızım da var, adı Havva, deyince daha da iyi tanışmış olduk. Havva teyze ve Kemal amca mahallede en sevdiğim ailelerdendi.
“Benim adım da Sultan senin ananın adı da Sultan biliyorum, dedi. Mahmut amcan köye saman götürdü, bu gece burda beraber yatacağız, hiç ağlama” deyince iyice ağlamaya başladım.
Ve öylece uyuya kalmışım.
Burası Yukarı İzvit köyünün (Ermenek / Karaman) Sorkun yaylasıymış. Alakise’nin Altıntaş yaylasındaki Obadaşı gibi adeta burayı büyük bir pınarın etrafında köy gibi toplu yaşanır bir hale koymuşlardı.
Diğer üç arkadaşım da koyak koyak odun yüklü eşşekleri ararken akşam olmuş, köydeki ana babalarımız meraktan çatlayacak olmuşlar. Kapıcığa oduna gönderdikleri çocuklarını aramak için Onların babaları benim anam çarşağın başına doğru çıkmışlar, çocukları bulmuşlar. Sonra eşekleri de bir koyakta yayılırken bulmuşlar, ama benim eşeğin yükü biraz ağır olunca o yatıyormuş.
Anam önce boz eşeğimize sarılıp ağlamış, “nere addın Musdafamı” diye gözyaşı dökmüş.
Diğer üç arkadaşın anası babası çocuklarını ve eşşeklerini bulunca, haydin gidiyoruz, diye köye yönelince anam “yellallah olmaz, Musdafamı bulmadan şurdan şuraya gidemezsiniz”, diye diretmiş. Navalı emminin “gennaba sabah ola hayrola, aramaya sabah geliriz” demesi de kar etmemiş.
Sonra beni aramak için avcı Navalı emminin öncülüğünde en yakın insan bulunan yer olan Sorkun yaylasına doğru gece yarısı gelmişler.
Uyandığımda anam beni kucaklamış hüngür hüngür ağlıyordu.
(Anlatan Hüseyin – Sultanoğlu Mustafa Kızılca (1948)11 Eylül 2022 Erdemli)
Mükremin KIZILCA
Sözlük:
Eğlemek: odun toplamak, ekmek yapmak
Guruca: kibrit gibi kupkuru, yakılmaya hazır odun
Ala serçe: kuyrukkakan
Pinar: maki, çalı
Kelif: derme çatma yayla evi
Yellellah: asla ve kesinlikle
Gennaba: gelin abla, yenge
YAZARLAR SAYFASINA ==>>>
Medya Ermenek Taşeli Edebiyat Güncesi yayınlanan makalelerin içeriği hakkında mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu makalesi yayınlanan yazara aittir.Yayınlanan makale karşılığında yazarlara telif ücreti ödenmez. Yazarlar bunu peşinen kabul etmiş sayılırlar.

1 yorum:

  1. 1950'li yıllarda Amerikalı mühendisler Türkiye’ye gelmiş. Bir kısım imar çalışmalarına ve Ermenek yolu yapımına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda yol güzergahını belirleyecek alet yok, eleman yok.
    Nafıa mühendisleri (inşaat işleri)eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından, elemanlar şerit metre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:
    - Ne yapıyorlar böyle?
    - Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.
    - Anlayamadım?
    - Eşek %7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz, deyince Amerikalı gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş:
    - Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
    Ermenekli cevap vermiş:
    - Amerika'dan mühendis getirtiyoruz.

    YanıtlaSil

Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.

sanalbasin.com üyesidir
Düzenleme | Copyright © 2013-2023 | MedER |Medya Ermenek
BİZE ULAŞIN
ghs.google.com
ghs.google.com