Orta Asya Türk inanışlarında kutsal kabul edilen ağaçlardan biri olan dut ağacı hakkındaki inanışlar, içerik bakımından farklılıkları ve çeşitlilikleri barındırmakla beraber, özde birbirinin devamı veya benzeyen yönleriyle bugünümüze kadar yansımıştır.
Karadut veya diğer kutsallıklar
yüklenen ağaçlar, ağaç kültürümüzün özünde ağacı koruyucu, toplumu bütünleştirici
inançsal özellikler yüklenmiş olmasıdır.
Karadut –Dut- Ağacının İnanç ve Toplumlardaki Yeri
“… bizce en önemlisi bugün Alevi-Bektaşi
kesim hatta Sünni kesim içinde mezarlara dikilen dut ağacı ile ilgili
menkıbedir.
Hacı Bektaş Velî’nin
gösterdiği kerametlerde yer alan kutsallık kazanan bir ağaç, dut ağacıdır. Velayetname’de
Hacı Bektaş Velî’nin Hoca Ahmet Yesevi’nin izniyle Anadolu’ya gelişini anlatan
bir bölüm vardır.
Hacı Bektaş Velî, Ahmet Yesevi’den
Anadolu’ya gitmek için izin alarak güneş doğmadan yola çıkar. Orada Türkistan
erenleri ise meydanda bir ateş yakmıştır. O erenlerden biri yanan ateşten ucu
yanmış bir odunu alarak Anadolu’ya fırlatır.
‘Anadolu’daki erenler ve
gerçek (erler) bu eğsiyi (odunu) tutsunlar, Türkistan erenlerinin toplanıp
Anadolu’ya er gönderdikleri (Anadolu’daki) erenlere de malum olsun.’ der.
Rivayete göre fırlatılan ucu
yanmış bir dut ağacıdır. Bu fırlatılan ucu yanmış dut ağacını Konya’da Emir Cem
Sultan’ın halifesi Hâka Ahmet Sultan o eğsiyi tutarak ve Hacı Bektaş Dergâhının
önüne diker. Bu dikilen ağaç Allah’ın da yardımıyla kısa zamanda büyür. Yine
rivayete göre o zamandan beri bu ağacın yukarı ucu yanıktır.”[1]
Karadut ve Yaprağı Efsanesi
“Bir zamanlar birbirlerine âşık iki genç
vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yan yana
evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine
karşı aşk beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun
olmadıklarını düşünürlerdi.
Oysa
onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak
vardı, aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri burada buluşur o aradan
birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi.
Bir
gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus'dan
önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir
aslanla karşı karşıya gelir. Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başlar. Farkında
olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürür. O sırada Piremus gelir gördükleri
karşısında donup kalır. Kocaman aslan, ağzında kanlarla birlikte biricik
sevgilisi Tispe'nin eşarbını parçalarken görür.
O
an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe'yi öldürerek yediğiydi. Tispesiz
yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden
hançerini çıkarır ve göğsüne saplar. Kanlar içinde cansız bedeni yere düşer. Tispe
ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya
karar verir. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşir.
Piremus'un
cansız vücudu yerde, elinde ise Tispe'nin düşürdüğü eşarbını tutarken görür.
İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamaz. Ama eşarbı
ve uzaklaşan aslanı görünce anlar.
Bir
an mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmişti. Ve onun öldüğünü düşünen
Piremus aşkı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldığı
gibi göğsüne götürür.
Onların
aşkı ölesiye bir aşktı ve ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna
ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri saplar. Vücudu
Piremus'un bedeninin üstüne yığılır. O anda ritüelleri bu yüce aşkı
ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına
adadılar.
Piremus’un
kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe’nin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına
verdiler. O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini,
(Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispe’nin gözyaşları)
temizler. Bilir misiniz dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize
ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz)”[2]
Karadut
“Yunan mitolojisinde de belirli bir üne sahiptir. Mitoloji Sözlüğü’nde şair
Ovidius’un ağzından aktarılan efsaneye göre dut ağacı, Pyramus ve Thisbe
isimlerindeki sevgililerin buluşma yeridir. Efsanedeki bir diğer önemli unsur,
dut ağacının Ninos’un mezarı yanındaki dut ağacı “[3] “şeklinde tanımlanmasıdır. Fışkıran kanların
ağaçtaki dutları kızıla boyadığı düşünülür. Efsanede bizler için önemli olan
bir diğer nokta, mezar başına dikilen dut ağacı motifinin kolektif bellekte de
yer almasıdır.”[4]
Durmuş Ali ÖZBEK
[1]
Hamiye Duran,
Velâyetnâme, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 2007, s.165-166.
Türk
Kültüründe Ağaç Kültü ve Dut Ağacı, s.51
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2012, sayı 61,s 51.
[2] Erhat,
Azra. (1993). Mitoloji Sözlüğü. İstanbul, Remzi Kitabevi., Onlarca internet
sayfası.
[3] Erhat,
Azra. (1993). Mitoloji Sözlüğü. İstanbul, Remzi Kitabevi.
[4] Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi / 2012 / 61
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.