Türk
kültüründe karadut ağacı hakkındaki inanışların Orta Asya’dan Anadolu’ya
taşınan inançlardan biri olduğunu varsaymak gerekir. Bu yazımdaki hedefim
karadut ağacı hakkında inançlara bağlı sonuçları ortaya çıkarmak değildir.
Sadece kendi doğup büyüdüğüm köyde karadut hakkında geçmişten günümüze yansıyan
bazı unutulmaya yüz tutmuş “yaşanmış hikayeler”i okuyuculara yansıtabilmektir.
1960’lı
yılların çocuklarından biri olarak İzvit’te karadut, çınar ve katran ağacına kutsallık
atfedildiğini “dede” olarak söylendiğini duyardım. Onun için İzvit’in Karadutları
hakkındaki anlatıma devam ediyorum.
Dut Ağacı Evin Mutluluğu, Bolluğu ve
Bereketidir
Çocukluğumda
bizim evlerimizde; bir evin önüne dikilen dut ağacının o evin mutluluğu, bolluğu
ve bereketi olduğu anlatılırdı. Yine özellikle
yaşlı kadınlardan “Karadut
ağacına balta vurulmaz.”, “Karadut ağacı dededir.” şeklinde içine kutsallık
katılmış cümleler denildiğini duyardım.
Bir arkadaşımız da sosyal medyadan ulaşarak
“Dut
ağacına çıkan çocukların daha dikkatli olmaları için; ‘Duttan düşen eşek olur.’
derlerdi.”[1]
Şeklinde İzvit’in Karadutları anlatımıma katkı vermek istemiş. Bir başka dostum
da “Ecdat yazı ve kışı
karadutun yaprak açması ve dökmesiyle belirlermiş. ‘Karadut yaprak açınca yaz
gelir, yaprak dökünce kış gelir.’ derlermiş.”[2]
İfadesini ulaştırdı.
Dut Ağacımızın Gövdesi Yaralanınca
Babam Ağladı
1930’lu
yılların başında inşa edilen evimizin önüne bir de karadut ağacı dikilmiş. Bu karadut
ağacına 1950’li yıllarda babam aşı yaptırıp mor dut ağacına çevirtmiş. Benim
çocukluğumdan beri mor dutlarından yeriz. Üstelik bu dut ağacı yediveren
cinsinden olup sonbaharda yaprağını dökene kadar dut veren bir cinstir. Bir
dalda mor dutlar varken, hemen yanında yeni doğan koruk (ham) dutları
görebilirsin.
Benim
ad aldığım abim 1958 yılında öldükten sonra onun adını bana vermişler. Evimizin
önündeki mor dut ağacına ölmüş abim “Bu dut ağacı benim.” dermiş. Bu dut
ağacına kutsallık falan yükleme değil, sadece abimin hatırasını canlı tutmak yüzden
olmalı ki, babam bu dut ağ acına gözü gibi bakardı.
1980
yılında evimize bitişikte bulunan eniştemin evi için bir traktör kum getirtilmiş.
Traktörcü dut ile evimizin arasındaki boşluktan geçmeye çalışırken traktörün
kasası dut ağacının gövdesini büyük bir şekilde yaralayınca babam çocuk gibi
ağlamış, kızıp bağırmıştı.
Araya
eniştemin babası girip traktörcüden bu yaranın üzerine sürülmek üzere 10 lira budak
macunu parası alıp babama vermişti. Babam da macunu alıp gelinceye kadar çamur
sürüp sarmış, macun gelince de yeniden ağacın yaralı gövdesine sürülüp sargıyı
yenilemişti.
Bir ağaçtan iki tür meyve yeriz
2015
yılına geldiğimizde o eski yaralı bölgenin yukarısından yeniden ikinci bir
karadut filizi çıkmış ve onu koruyup kocaman gövde oluşumunu sağladık. Bir
ağaçtan iki tür meyve yemeye başladık. Sadece biz de değil komşular da gelip bu
duttan yiyebilmekteler.
“Dut sebildir.”
Diğer
meyve ağaçlarından sahibinden habersiz yenilemeyeceğini hepimiz biliriz. Ama bir
avlunun duvarından dışarıya taşan dut meyvesinden sahibinden habersiz
yenilebilir “Dut sebildir.” derler. Ben yedim mi, hayır yemedim.
Durmuş Ali
Özbek
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.