Ardıç’ın Yöre Kültürümüzdeki Yeri
1.Mezar Tahtası
Ardıç
ağacının özelliklerini çok iyi bilen Taşeli insanı, ardıç kerestesinden elde
ettiği 3-4 cm kalınlık, ortalama 20 cm genişlik ve 80-90 cm uzunluğundaki
tahtaları daha hayattayken çoğu insan “Bunlar benim mezar tahtam olacak!” diye
hızarda biçtirip ahırının, deposunun bir köşesinde belli bir sayıda tahtaları
saklamaya başlar.
“Bir
gün Emr-i Hak vaki olduğunda kimse benim için şaşmasın.” diye de ekler. Bundan
üç yıl kadar önce evimin önünde sobada yakmak için motorlu testerem ile odun
keserken teyzem yanıma geldi. “Kolay gelsin.”
Dedikten sonra ekledi. “A gülüm benimde iki kütüğüm var. Bir de onları
kesiversen olmaz mı?”
Taşeli
insanı aynı zamanda ölçülü ve kibardır da. Teyzem seksenli yaşların sonlarında
olsa bile bu ölçüyü en iyi şekilde kullanmasını biliyor da. Elbette anne yarısı
onun iki kütük odunu biçilmez mi? Hemen ertesi gün motorun yağını ve yakıtını
deposuna koydum. Teyzemin yanına vardım. “Teyze, şu kütükleri bi göster bana.
Onları keseyim.” dedim. Ahırının
anahtarını alıp yanıma geldi. Kapıyı açıp ardına kadar araladı.
“Ihı,
şunlar gülüm. Ama odun küreninin içinde mezar tahtalıklarım var. Önce onları
kürenden ayır, sonra kalanları biçiver.” dedi.
Odun
küreninden çektiğim odunları gösterdikçe; “Onu biç, öbürünü biçme.” diye
talimatlar verdi. Ardıç kütüklerinden mezar tahtası olabilecekleri seçtirdi.
Geriye kalanı motorumun yakıtı bitene dek biçtim. Teyzem dua etti.
Demem
o ki; Taşeli insanı erkeğiyle, kadınıyla ölümü hatırladıkça bir kenara da mezar
tahtasını veya tahta olacak kütükleri de ayırt etmeyi asla ihmal etmez.
Babam,
annem ve ağabeyim de ölmeden çok önceleri mezar tahtalarını yığıp
hazırladıklarını bilirim.
Hatta
bu konuda bir halk inanması da mevcut:
“Mezar
tahtasını kendisi biçtirip hazırlayan çabuk ölür!” diye. Buna da cevap olarak
benim babam mezar tahtalarını 75 yaşında iken hazırlamış, 85 yaşında iken de
ölmüştü. Kısacası hazırlanan mezar tahtaları Emr-i Hak vaki olduğunda
kullanılır vesselam.
Mezarda
neden ardıç tahtası kullanılır sorusuna gelince; ardıç ağacı yapısı itibari ile
yumuşak olduğundan kesmesi, işlemesi, kaba yapılı olmasına rağmen, nem ve çürümeye,
kurtlanmaya, suya dayanıklıdır. Bu nedenle Anadolu uygarlıklarında ardıç
ağaçları konut, kuyu, sarnıç, her çeşit inşaat işlerinde, bahçe çitlerinde,
tren yollarında travers olarak, çeşitli ev eşyaları, baston, su kapları, kurşun
kalem ve tornacılık işlerinde kullanılır. Yüksek enerjiye ve ses iletimine
sahip olmaları nedeniyle de müzik aleti yapımında, demir atölyelerinde ve ısınmada
kullanılmıştır.
2. Ardıç Kömürü
Ardıç ağacından
kömür elde etmek için önce yere iğne yapraklı çam pürleri (kuru çam yaprağı)
yere serilip sonra bunun üzerine kömür yapılacak ardıç budakları ve kütükleri düzgün
şekilde istif edilir.
İstif edilen odun bir nevi çadır şeklindedir.
Devamında üzeri toprakla kapatılır. İstifli odunun tepesinden ateşle tutuşturulur.
Ağır bir şekilde
odun içten 5-10 gün yanar. İçten yanma işlemi tamamlanınca, elde edilen kömür
elenerek ayrıştırılır ve çuvallanıp paketleme yapacak birime ulaştırılır.
Mangal kömürü olarak paketlenir satışa sunulur.
Karamanoğullarının
atası Nure Sufi hakkında tarihçi bilgin İbni Bibi’nin verdiği bilgilere göre Kamereddin
(Ermenek) ilinde, dağlardan Larende’ye (Karaman) kömür taşıyarak ailesini
geçindiren bir kömürcü olduğu şeklinde aktarımda bulunur.
Taşeli
yöremizde bir başka kullanım alanı ise ardıçtan elde edilen kömürlerin demirci
ve kalaycı atölyelerinde aşırı tüketilmesi sonrasında özellikle 1500-1600 metre
yükseklikte bulunan Ermenek ve köylere yaylalarda ardıç ağaçlarına büyük
zararlar verdiği bilinen bir gerçektir.
Birkaç
gün önce internetten bir yazımı okuyup tebrik etmek için telefonla şahsımı
arayan Ankara’da ikamet eden Sayın Prof. Dr. Tahsin Kesici Beyefendi ile bir
sohbet yaptık.
Bu
sohbette yayınına başlayacağım yeni dizi yazımda ardıç/ları konu alacağımı
söyleyince;
“Benim
çocukluğumda Ermenek yaylasında ardıçlardan demirciler için kömür üretilirdi.
İşte o kömür üretimi ardıçlara çok büyük zararlar verildi. Yaylada nerdeyse
ardıç neslini tükettiler.” demesi geçmişten günümüze ardıçlara nasıl bir kıyım
ve zarar verdiğini dile getirdi.
Ardıç
kömürcülüğü gerçekten oldukça zor yetişen bu ağaç familyasına büyük zararlar
verdiğini bugün anlayabiliyoruz.
3.Küküm
Taşeli
yöremizin büyük bir çoğunluğunda ardıçların kabuğunu kaplayan yapıya küküm
denir.
Küküm
kelimesi TDK ve diğer sözlüklerin çoğunda yöremizdeki anlamın dışında
kullanılmaktadır. Bizdeki küküm kelimesinin anlamı ardıç ağacının dışını
koruyan, ezildiği ya da el ile ovuşturulunca ipeksi liflere dönüşen kabuktur.
Bizler
arazide hayvan otlattığımız o çocukluk dönemlerimizde, yağmurda ıslanıp
üzerimizi kurutmak için ardıç ağaçlarının gövdesinden yağmur değmemiş yerlerinden
veya kütüklerden aldığımız bir parçayı hemen ezip ipeksi hale getirip sayılı
olan kibrit çöpümüzün bir tanesiyle ateş yakma çabamızı bizler çok iyi
bilmekteyiz.
Ardıç
kükümü karakovan arıcılığı yapanların da vazgeçilmez bir izolasyon maddesi idi.
Günümüzde izolasyon maddisi olan cam elyafın yerini tutan üst üste yığılan kovanları
soğuktan sıcaktan koruyan bir madde idi.
4. Kav
Ardıç üzerinde bir de kav mantarlarının görülür ki bu kav mantarı kuruyunca iç kısmından elde edilen, çabuk tutuşan, ipek lifleri gibi süngerimsi bir madde açığa çıkarılır ki, çakmak taşının veya kav çakmağının altında tutulur, ikinci bir taş veya kav çakmağı ile vurulur.
Fotoğraf [*]
Vurma sonrası çıkan kıvılcım kavı hemen ateşler. Ateşlenen kav hemen kuru parçacıkların içine bırakılır, üflenir ve ateş yakılırdı. Bizler bunu yaylacılık dediğimiz yarı göçebe yaşadığımız 1960’lı yıllarda özellikle tütün mamulü kullanan tiryakilerin çokça kullandıklarını görürdük.
Kav
ayrıca asırlık kesilmiş ardıç ağaçlarının kovanlaşmış içlerinde de görülürdü.
Kav
daha sonra bir kibrit markası olarak 1970’li yıllarda karşımıza çıktı. İşadamı Vehbi Koç tarafından Bursa'nın Orhangazi
ilçesinde 1970 yılında Kav
Kibrit Fabrikası kuruldu.
5. Ardıç Çayı
Ardıç
ağacında yetişen tohumlar yüzyıllardır alternatif tıpta sağlık amaçlı kullanılmıştır.
Ardıç
tohumlarından yapılan ardıç çayının temizleyici özelliği
bulunduğu, vücut direncini artırırken, metabolizmanın hızlanmasını
sağladığı bilinir. Yine damar tıkanıklıklarını önlemede, anemiye karşı etkili
olduğu, kandaki şeker miktarını düşürdüğü, kalp krizi riskini önleme ve kalp
sağlığını korumaya yardımcı olduğu alternatif tıpta yer alır.
6. Ardıç Yağı
Ardıç
yağı ise kozmetik ürünlerin ham maddesi olduğu bilinmektedir.
Ardıç yağı,
cilt hastalıklarına, ciltte oluşan çatlaklara, eklem
ve kas ağrılarını hafifletmeye,
romatizmal ağrılara, sinüzite bağlı baş ağrılarına, sedef gibi inatçı deri rahatsızlıklarına, ayakta magnezyum eksikliğinden
meydana gelen kramplara, kanda bulunan zehirli maddelerin atılmasına, solunum yolu enfeksiyonlarına, adet sancılarına ve öksürüğün
giderilmesine alternatif tıpta
kullanıldığı belirtilmektedir.
Bu tür
tedavi yöntemlerinde mutlaka doktorunuza danışmaya özen göstermelisiniz.
7. Çeyiz sandığı
Yakın
zamana kadar gelin olacak kıza alınan çeyiz sandığı, el işlerinin, dantellerin,
kanevşçelerin korunduğu önemli bir nesneydi. Ne var ki ev tiplerindeki
değişmeler, ev içinde dolapların artmasını ortaya çıkarmıştır. Çeyiz sandıkları
da geçerliliğini kaybetmiştir. Eski marangoz ustaları da artık bulunmaz
olmuştur.
Kendi
evimde biri cevizden, biri ardıçtan olan iki adet sandıktan çocuklarıma vermek
istediğimde “Biz evde onun kalabalıklığını istemiyoruz!” diyerek
sahiplenmediler.
8. Tülbentlik
İçine
gelinlik kızlar için hazırlanan oyalı yazmalar, tülbentler, başörtülerinin
konulduğu üç cephesi cam çerçeveli, üstten kilitlenebilen kapaklı küçük kutu
şeklindeki özel sandıklardır.
Tülbentlik,
özellikle ardıç ağacından yapılmış olduğundan kırmızımsı rengi ve kokusu ile
geçmişte kalan önemli kültürel bir değerdir.
9. Ekmek Şişi
Ardıç
ağacından yapılan ekmek şiş, sac üzerinde yufka ekmeği pişirirken çevirmeye
tarayan bir nesne olup, günümüzde ardık ağacı kerestesi fazla kalmadığı için,
kavak kerestesinden küçük bir parçadan yapılmaya devam edilmektedir. Ardıç çok
dayanıklı olduğundan kavak ağacından yapılmış şişten uzun ömürlüdür. Her iki
ağaç da kuruyunca hafif hale gelirler.
10. Oyuncak
Ardıç kaba yapılı dokuya sahip olduğundan suyunu kaybedip kuruyunca çok hafiftir. Hafif olmasından çocukluğumuzda fırıldak ya da yel değirmeni yapardık. Bizim kuşak insanının taşrada yaşayan kesimi oyuncağını kendisi üretirdi. Kuru bir ardıç parçası veya bir pardı bulduğumuzda hemen bir fırıldak yapar, bir sopanın ucuna bir çiviyle sabitler ve koşardık.
Koşma ile elde ettiğimiz hava akımından fırıldağımız dönünce mutlu olmayı başarırdık. Bizden büyükler ise yaylada obaların üstüne diktikleri sopa ucuna daha büyük fırıldaklarını - yel değirmenlerini çakarlar, rüzgar geldikçe dönerdi.
Araştırıp Derleyip Yazan
Durmuş Ali ÖZBEK
<<<ÖNCEKİ BÖLÜM SONRAKİ BÖLÜM>>>
Alıntı Kaynakları:
[*] http://kiymetlitaslar.blogspot.com/p/kalsedon-grubu.html
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.