Yılın Belli Dönemlerinde Ağaç Kesmeme
Eski ağaç kültleri içinde bir kısım insanların da yılın belli dönemlerinde
ağaç kesilmez inancı da bulunmaktadır.
“Tahtacılar’da muharrem ayında ve salı
günlerinde ağaç kesilmez, işe başlayacakları zaman ağaçlar için dualar okunur.
Kutsallığına inanılan ağaçların motiflerini ölülerin mezar taşlarına
işlerler. Tenha ağaçlara dileklerde
bulunmak için çaput bağlarlar.”[1]
Yaşadığım yörede mevcut olan ayın bazı evrelerinde
ağaç kesme, bazı evrelerinde ağaç kesmeme o eski ağaç kültünden apayrı ve
tecrübe kökenli gerçekler barındıran bir
anlayış tarzıdır. Odun olacak bir ağaç her zaman kesilebilir ancak
kerestesinden faydalanılacak ağaçsa gökteki ayın ilk evresinde değil, orta ve
son evresinde olmasına dikkate edilir.
Bunun nedeni ise ayın ilk evresinde kesilen ağaçlar çok çabuk kurtlanır, kesilen tahtalar eğilir ve istenilen kalitede ürün elde edilmediği tecrübesine dayanır. Bunun doğruluğu Türk atalarımızın edindiği tecrübelerle bir nevi kesinleşmiş, sabitleşmiştir.
Bilimsel anlayışını ortaya çıkarmak ise ağaç-bitki bilimi ile uğraşan akademisyenler şu tespitleri yapmıştır. "Ay’ın pozisyonuna göre ortaya çıkan gelgit olayları, toprak altı suyun durumu ve bitkilerde suyun miktarı ve taşınması üzerinde ay önemli etkiye sahiptir. İlk dördün günlerinde (yeniay) topraktaki nem miktarı en yüksek seviyesine ulaşmaktadır. Eski ay döneminde ise toprak nemi azalmakta, ağaç ve diğer bitkilerde özsu miktarı ağacın üst dokularına daha az taşınmaktadır. Ağaçlarda dolunaydan sonraki 6-8. günlerde nişasta oranının en az düzeye indiği belirlenmiştir.
Ülkemizde yüzlerce yıldır kırsal yörelerde ve orman köylerinde
yaygın bir inanış mevcuttur. Ay’ın yenisi ve eskisi olarak ifade edilen
dönemlerde ağaçlardaki su içeriği değişmekte ve bu farklılık nedeniyle, elde
edilen keresteden imal edilen ürünlerin biyolojik dayanıklılık ve kullanım ömrü
etkilenmektedir. İnanışa göre; ağaçlar doğru zamanda kesilmediğinde kısa sürede
böceklenmekte ve çürümektedir. Bu nedenle, bu inanışa sahip kişiler, özellikle
önemli ahşap yapılarda kullanılacak kereste için, ağacın mutlaka Ay’ın eskisinde
kesilmesi gerektiğini ifade etmektedir." [*]
Çaltı, İğde, Dığan Ağacından Çaltı Yapımı ve Nazarı Engellediğine Dair...
Ağaç kültüne bağlı olarak çaltı ağacından çaltı yapılması, bu çaltıların
evlere, çocukların üzerlerine, beşiklerine yanında boncuklarla asılması, iğde ağacından dal koparıp evlere veya
nazardan korunulması gereken bir objenin yüzeyine / üzerine bağlanması, dığan
ağacından yapılan çaltıların asılması yine nazardan korunulucağına dair anlayışların
(batıl inanışlar) görüldüğüne dair Taşeli’nin bazı yörelerinden örnekler
verilebilir.
Nazar Değmesi ile İlgili Bir Anlatım
Taşeli yöremizin çoğu yerinde aynı anlatımı duymak
mümkündür.
Bir köyde tarlasında çift süren bir adam gidip
gelirmiş. Tarlaya yakın yoldan geçmekte olan hasit / haset bir adam, öküzlerin
düzgün gelip gidişlerini ve çifti çok düzgün süren çiftçiyi görünce içindeki o
kötü damar kalkmış.
“Şunlara bir nazar değdireyim de görsünler bi!” demiş.
Lakin öküzlere bakıyor bir şey olmuyor, adama bakıyor bir şey olmuyormuş.
O nazarı değen adamın dikkatli bir şekilde çiftçiye ve
öküzlere baktığını gören karşıdan eşeğine binip gelen başka bir adam demiş ki; "Boşuna
bakıp durma; ya çiftçinin öküzü altı, ya da öğendiresi çaltı." demiş.
Haset adam sormuş; “Bunu nasıl düşündün” demiş. Karşıdan eşeğine binip gelen adam cevap vermiş. “Sabahtan beri ikinci defa geçiyorum. Ben nazar değdiremedim ki, sen değdiresin. Onun için bu adamın ya öküzü altı, ya da öğendiresi çaltı.” demiş.
Bu örnek anlatı çaltı ağacı ile ilgili inanca dikkat çekmek
için verildi.
Anadolu’ya Taşınmış Ağaç Kültü
Semboller, motifler, şekiller kültürlere ve coğrafyaya bağlı olarak
değişebilse de, çoğu kültürde ortak özellikler yüklendiğini de görürüz. İşte
yüklenen bu anlamlar ve inanışlar çerçevesinde Türk kültüründe de
geçmişten Şamanist inanıştan taşıyıp geldikleri simgelerden biri de bez veya
çaput bağlama inanışıdır.
Şaman
Türkmenlerin ve Bektaşi-Alevilerin kutsal saydıkları ardıç ağacı yine bu
topluluklar tarafından dilek ağacı olarak görüldüğünden özel bir önem verildiği bilinmektedir. Onun için ardıç
ağacının dallarına çaput - bez bağlanarak dilek tutulduğu bilinir.
“Bu ağacın kutsallığı Anadolu'da Sivas, Elazığ, Siirt,
Tunceli Adıyaman, Erzurum vs. gibi illerde daha çok değerlendiriliyor ve büyük
öneme sahiptir.”[2]
“Eskiden çok tanrılı İskoç ve Galya kültürlerinde de koruyucu
ağaç olarak kabul edilen ardıç büyülerden ve vebadan arındırıcı tütsü olarak
kullanılırmış, öyle ki bir ardıç kesenin mutlaka ertesi yıl öleceğine
inanılırmış.
Sümerler ve Babilliler ise zavallı ardıç ağacını
tanrılara sunu olarak cayır cayır yakmışlar.
Alman folklorunda ise hırsızlığa uğrayanlar ardıç
ağacında yaşayan dişi bir iblisi çağırarak hırsızın eşyalarını geri vermesini
sağlarlarmış. 18. yüzyılda Alman çocukları için masallar yazan Grimm Kardeşler,
belki de “Ardıç Ağacı” masalını bu inanıştan esinlenerek yazmışlardır.”[3]
Yine eski Yunan medeniyeti ve mitolojisinde ardıç ağacının dallarının ve
kabuğunun (küküm)[4]
yakılarak elde edilen tütsülerin ruh hastalığına yakalanmış kişilerin
iyileşeceğine inanılmıştır.
Avrupa’da
ağaç kültü içinde ardıç ağacı yaşam verici bir güç ile ilişkilendirilmiş
meyveleri şifa kaynağı olarak kullanılmış.
Kuzey
Amerika yerlileri ise ardıç ağacının yapraklarını şifa kaynağı olarak
görmüşlerdir.
Avrupa
menşeli ardıç ağacı yaşam verici olarak değerlendirmesi sonrasında Alman
kültürün içinde “Ardıç Ağacı” Jacob ve Wilhelm Grimm kardeşlerin derlediği bir
masal dünyaya sunulmuş. Ancak bu masalın bilinen en kasvetli masallardan birisi
olduğu kabul görmektedir.
Ardıç Ağacı Masalı
“Eşi ölüp
oğluyla baş başa kalan bir adam, ikinci bir kadınla evlenmiş ve çiftin bir
kızları olmuştur.
Üvey
oğlundan nefret eden kadın çocuğu gizlice öldürdükten sonra etini pişirip yahni
yapmışsa da durumun farkına varan kızı, ağabeyinin kemiklerini bulup bir ardıç
ağacının altına gömmüş, annesinin pişirdiği yemeği de yememiştir.
Ağacın
üzerinde bir kuş doğmuş ve “Annem öldürdü beni, babam yedi beni, kardeşim bir
ardıç ağacının altına gömdü beni.” sözleriyle bir şarkıyı rüzgâra
fısıldamıştır.
Kuşun şarkısı
o kadar etkileyicidir ki kentin kuyumcusu kuşa altın bir zincir, ayakkabıcısı
ise bir çift kırmızı pabuç, değirmenci ise bir değirmentaşı hediye etmiştir.
Kuş
ağacına dönüp şarkısını söylemeye başladığında sesini duyan ailesi dışarı
çıkmış. Babasının boynuna altın zincir, kız kardeşinin ayaklarına kırmızı
ayakkabılar, üvey annenin ise kafasına bir değirmen taşı düşmüştür.
Bu olayda
üvey annenin ölümünden sonra kuş yeniden insan formuna bürünmüş; çocuk, babası
ve kız kardeşiyle sonsuza dek mutlu yaşamıştır.”[5]
Derleyen Araştıran Yazan
Durmuş Ali ÖZBEK
<<<ÖNCEKİ BÖLÜM SONRAKİ BÖLÜM>>>
[1] Mehmet Emin Bars, Türk Kültüründe Ağaç
Kültü ve Şor Kahramanlık Destanlarına Yansımaları, s.384
[*]Türkiye Ormancılık Dergisi, Mustafa Avcı, Ay döngüsünün dikili ağaçlarda su içeriği ve odunlarda böceklenme üzerine etkisi.
[**] http://www.akdenizhaberler.net/yasam/nazara-karsi-inanc-calti-dikeni-h3779.html
[2]
Kalafat, Y, Doğu Anadolu'da Eski Uluslararası Türk Folklor Türk İnançlarının
İzleri, Ankara. 1995,s.57 //
http://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/3536-published.pdf
[3]
http://bitkigunlugum.com/bitki/ardic.html
[4]
Yöremizin bir çok belde ve köylerinde ardıç ağacının kabuğuna küküm de denir.
[5]
Özhan Öztürk.
Dünya Mitolojisi. Nika Yayınları. Ankara, 2016.
https://ozhanozturk.com/2019/01/23/ardic-agaci-masali-grimm-kardesler/
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.