-Yaşanmış Küçük Öykü-
1970 yılıydı. Henüz on yaşındaydım. Babam
Konya’dan köyümüze dönüşünde bir gaz ocağı alıp gelmişti. Babam,
gaz ocağının gövdesindeki kapağı açıp içine iki buçuk litrelik şişedeki gaz yağından doldurdu. Ocağın pompasından tutarak pompaladı. Kibriti ateşleyip gaz ocağını yaktı. Annem üzerine çaydanlığı koydu
önümüzde çay demledi.
“Oh
ne rahatlık.” dedi annem.
Babam;
“Bak hanım, ne odun yakma, ne kül alma bir derdi var.” dedi. “Ama gaz yağı
olmazsa bu da yanmaz.” dedi.
Daha
çayı içmeden köy muhtarı Mustafa Yıldırım evimize geldi. Demlenen çaydan ikram ettik. Çay içerken gaz ocağına gözünü dikmişti.
O
bakıyordu da ben bakmıyor muydum?
Muhtar, gaz ocağına baktı baktı. "Bunu bana vereceksin Ali Dayı. Parasını hemen vereceğim. Benim
evime çok misafir gelir, bu senden çok bana lazım." dedi.
Kaç
liraya aldığını, fiyatı sordu babama. Hemen cebinden parasını çıkardı yere altı.
Gaz
ocağını aldı gitti. Bir daha gaz ocağımız olmadı.
O
günden sonra annem o rahatlığı belki hep hayal etti. Ama babama neden sattın
demedi.
Annem gaz ocağından sonra yine odun ateşinde yemek, mis gibi çaylarını yapmaya devam
etti.
15.03.2022
Durmuş Ali ÖZBEK
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.