Seni
düşündüm yine
Ve
ben seni düşünerek sustum
Kendi
yangınlarımdaydım
Hiç
mi fark etmedin?
Bitmedi
papatya falların, tekerlemelerin
Seviyor,
sevmiyor demelerin
Ben
ki; papatya yapraklarıyla birlikte soldum
Yendi
beni suskunluğum
Suskunluğuma
bir şey demedim
Bir
şey deyip kendimi mahkûm etmedim
Görmedin
beni
Oysa
ben ten kabımdaydım
Can, ateş
ve kül
Birlikte
savaştaydık
Kendi
ateşimle yandım
Kendi
külümle yoğruldum
Senin
için içime
Ateşin
yakmadığı güller sakladım
Sen ki
çocukça bir oyundaydın
Biliyordum
Gönlünde
yerim olmadığını
Olmayan yangını
İçimde
yakmayı ben icat ettim
Kendimi
yaktım
Sevdamı
yaktım
Hatta
Kerem’i ben yaktım
Kül
oldum yangınımda
Mutluluk
şarkılarını külüme gömdüm
Kendi
küllerimi taşıdılar
Masmavi
bir gölün girdabına döktüler
Oysa
ben kendi girdabımda kayboldum
Yerimde
bir KÜL ADASI[1] kaldı sadece
Sen
beni yandı sanma
Ben kendi
külümde son buldum.
15.04.2022
Durmuş
Ali ÖZBEK
[1] Kül
Adası: Beyşehir Gölünün ortasında bulunan bir ada. Adını bir efsaneden alır.
KÜL ADASI EFSANESİ
Eşrefoğlu Beylerinin birinin oğlu bir gün sürek avına (topluca
çıkılan av) çıkmış. O zamanlar göl bugün ki biçimine gelmemiş; göllenme
yalnızca Anamas’ın eteklerineymiş. Beyşehir kıyıları Ovalıklıymış ve Kaşaklıboğazından
gelen bir ırmak, yedi gözlü Beyşehir Köprüsü’nü geçerek Seydişehir Gölüne
dökülürmüş.
Beyin oğlu yeni evlendiğinden, av damat onurunu düzenlenmiş.
Delikanlı yaman bir atışla kanadı kırma bir Talgan Kuşu vurmuş. Şahini üstten
çullanmış. Tazısı alttan koşturmuş kendisi de at salmış, kuşun üstüne. Fakat
kuşun düştüğü gömük meğer bir düden imiş. Hepsi de dalmışlar dipsiz obruğa.
Dalış o dalış boğulmuş gitmiş elleri kınalı toy damat.
Beylik halkı, damadın arkasından günlerce yaş dökmüş, yas tutmuş.
Günler sonra Bey’e oğlunun parmağı taşlı yüzüklü ve elleri kınalı cesedinin
Manavgat Çağlayandan ortaya çıktığı bildirilmiş. Meğer Göl Düdeninin suyu, yer
altından Manavgat Çağlayanına dökülürmüş.
Bey yiğit oğluna mezar olan o kanlı düdeni kapattırmayı
emretmiş. Beyliğin iki yüzü aşkın köyüne salmalar salınmış. Herkes, saman, kül,
kıl, yapağı ve ardıç ağaçları taşımış kanlı düdene. Çürümesin diye ardıçlar en
alta koyulmuş. Bunların üstü kül ve ötekilerle iyice doldurulmuş.
Öyle ki kocaman bir yığma tepe oluşmuş. Sonradan göl suları
yükselince de bu koca tümsek ada olmuş. Adına da KÜL ADASI demişler.
Söylendiğine göre bu koca düdenin kapatılması ile gölün su
kaçağı azalmış ve gölalanı giderek büyüyüp bu hale gelmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.