/Yazının içeriğinde tıbben ve dinen açıklanamayacak iki ayrı olay ‘yaşanmışlar hikâyesi’ olarak yer almaktadır. Bu konuda bilgisi olanlar yorumlarıyla katkıda bulunabilirler./
Çıbandan Kurtulmak İçin Karaduta Çivi Çakma
Şimdi
de kendi yaşadığım bir anıyı paylaşmak istiyorum.
Yıl
1966, Altı yaşındaydım. Sağ yüzüm dudak hizasından sağa doğru çıbana yakalamıştım.
Çıban eski nikel 2,5 lira büyüklüğünde idi. Doktora gitme şansım yoktu. İlçeye
gitmek için önce kasabaya, oradan Ermenek’e ulaşmak ayrı bir sıkıntı. Ailem sık
sık sabunlu su ile yıkatıyor ancak küçülme yerine her geçen gün biraz daha
büyüyordu.
Bir
gün annem; “Evimizin önlerinden 3 tane nal çivisi bul gel.” dedi. Hemen
evimizin önüne indim, sokağın bir sağına, bir de soluna doğrı gidip geldim. Üç tane
çiviyi bulup gelmiştim. Tekrar eve annemin yanına döndüm.
Bana
dedi ki; “Bu üç çiviyi dedenin evinin önündeki karadut ağacına çakacaksın. Çaktıktan
sonra ardına dönüp bakmayacaksın. Yine üç gün o karadutun yanından sokağından
geçmeyecek dutu görmeyeceksin.” dedi.
Dedemin
karadut ağacının yanına vardım ve karadutun gövdesinde onlarca çivi olduğunu gördüm.
Şaşırdım. Demek ki benden önce çok kişiler bencileyin bu çivilerden çakmışlar. Üç
çiviyi de ben çaktım ve geriye dönüp bakmadan evimize ulaştım.
Üç
gün karadut ağacını görebileceğim yoldan, sokaktan geçmedim ve dedemin karadut
ağacını görmedim.
Sonuç
ne mi oldu? Benim suratımdaki çıban kuruyup geçti.
Olayı 1966’da yaşadım, 6 yaşındaydım. Aradan
54 yıl geçmiş unutmadım. Nasıl olduğunu bende anlamış değilim. Ama çıban kurudu,
yüzümde de hiç leke bırakmadı.
Nedenini,
nasıl olurunu sorarsanız, bu olayın denklemini kuramadım, problemi çözemedim. Ben
sadece yaşadım.
Şaşılacak Bir Benzer Olay
O zaman Midyat ilçesine bağlı iken şimdi Dargeçit ilçesine bağlı bir dağ
köyünde görev yapmaktaydım. Eşimin ellerinde siğil çıktı. Aybaşında doktora
gittik bir şişede olan sıvı bir ilaç reçete etti. Siğillerin üzerine özel
damlalık ile birer damla şeklinde damlatıyoruz. Şişedeki sıvı bitti ama siğiller
kurumak yok olmak yerine her gün çoğalmaya devam etti.
Bir
gün yakın mezradan, kaldığım köye gelen Hori (Hürü) adlı bir bayan geldi. Bu bayan bir
sene önce okul ve lojmanın yanındaki yoldan geçişleri sırasında hal hatır sormadan
geçmeyen yaşlı bir bayandı.
Bayan
yine okulun ardındaki yoldan geçişi sırasında eşimi gördü ve bir şeyler anlatmaya
başladı. O bayan sadece Kürtçe bildiği için tercümanlık yapsın diye hemen kız öğrencimin birini yanlarına gönderdim. O sırada beni de çağırdılar. Hori eşimin elindeki
siğilleri görmüş, anlatmaya başladı.
“Köye
sorun, kim bir adak kurbanı keserse size karaciğerinden bir parça versin. O parçayı
parçalara bölün.” Uzakta bir çakıl yığını gösterdi. Eşime dönerek “O parçaları
oraya at gel. Üç gün o çakıl yığınına bakma. Bu siğiller geçecek.” diye tercüme
ettiler.
Hani
derler ya “Denize düşen yılana sarılır.” Dert vermiş rabbim ve bir parça ciğeri
yemeyeceğiz içmeyeceğiz, sadece parçalara ayırıp bir çakıl yığınının üzerine
atıp “Derman Allah’tan.” diyeceğiz.
Ben
de hemen sınıfta olayı anlatıp “Kim kurban keserse bana edin haber edin.” dedim.
Birkaç
gün geçmişti ki köyden bir aile adak kurbanı kesmiş ve söylediğim şekilde 100
gram kadar parçayı bana gönderdiler. Eşimle birlikte parçalara ayırdık. Eşim hemen
Hori’nin gösterdiği çakıl yığınına bıraktı ve döndü. Artık üç gün o çakıl
yığınına veya ciğer parçalarına bakmak yok.
Sayıyoruz.
Bir, iki, üç.
Sonuç
mu? Eşimin elindeki tüm siğiller silinmişçesine yok oldu. El dokusu üzerinde
doktorun vermiş olduğu ilacın yakmış olduğu lekelerden başka bir şey kalmadı.
Her
iki olayda geçen durumu sizlere yapın, edin, tutun şeklinde bir anlayışın
ortaya çıkmasına asla taraf değilim. Ben sadece başımdan geçen bazı ilginç
olayları bir ‘yaşanmışlar hikâyesi’ olarak aktarmak istedim.
06.02.2012
Durmuş Ali Özbek
<<<ÖNCEKİ BÖLÜN SONRAKİ BÖLÜM>>>
Arkadaşlar yazının içeriğinde tıbben ve dinen açıklanamayacak iki ayrı olay gerçek yaşanmış olup, bu konuda bilgisi olanlar yorum yazarsa memnun oluruz.
YanıtlaSil