Birçok
yazımda İzvit’in Taşeli’nde Türklerin ilk yerleşkesi olduğunu defaten
yazmıştım. İzvit’te ilk yerleşen Öncü Türk Oymaklar, o gün yerleştikleri
yerleşkede önceden kalan konutları yakıp yıkmamış, yaptıkları düzenleme ve temizlemeler
sonrasında Taşeli’nde ilk yerleşik hayatın temelini atmışlardır.
Yerleşik
hayata geçişlerinde asıllarını da unutmamışlar, göçebe olarak yaşarken Sorkun
civarında 1101 yılında Haçlılarla yaptıkları savaşları da unutmayıp yine o
yerlerin çevresinde bulunan daha önceki yerleşkelerini de yazın yaşayacak
şekilde canlı tutmuşlardır.
Hayvancılık
ve tarım faaliyetlerini buralarda sürdürmüşlerdir. Yani yazları Sorkun’a,
kışları İzvit yerleşkesinde kendi konutlarında yaşamlarını sürdürmeye devam
etmişlerdir.
Göçebe
hayatı geleneklerinden birden bire kurtulmak tabi ki kolay olmamıştır. Ta ki;
1980’li yılların başına kadar yarı göçebe geleneklerini sürdürmüşler yazın
yaylaya, kışın köye göçerek alışık oldukları yaşam tarzlarını küçülterek
sürdürmüşlerdir.
İzvit
yerleşkesinde inançları İslamiyet olmasına rağmen, Orta Asya’dan getirdikleri
kültürlerinden bir kısmını sürdürmeye de devam etmişlerdir. Örneğin mezarlıkta
ilk mezar taşları incelendiğinde Orta Asya’dan beraberlerinde getirdikleri mezar
kültürü geleneklerini mezarlarına balbal taşları dikerek sürdürmüşler.
Türklerin
geçmişten getirdikleri ağaç kültürü içinde karadut önemli bir yer tutar. Yazımın
devamında atalarımızın bugüne yansıttıkları ağaç kültüründen örnekler
sunacağım.
Dedemin Karadut Ağacı
İzvit’e
yerleşen ilk oymaklar yaşadıkları evlerinin önüne karadut ağacı dikme,
beraberlerinde getirdikleri kültürden kaynaklanmaktadır.
Köy
yerleşkesi üzerinde henüz yaş tespitleri yapılmayan onca karadut ağacı
bulunmaktadır. Bu dutlar 60 yıl önceki kuturları ne ise bugün de aynı
durmaktadır. Bu karadutlardan biri de dedemin evinin önündeki karadut ağacıdır.
Benim çocukluğumda nasılsa bugünde aynıdır.
Babam
1995 yılında 85 yaşında ölmüştü. Ölmeden önceki anlatımlarında “Ben
çocukluğumda bu dut ağacımızın gövdesindeki kovana girer çıkar oynardım. Bu
kovan o günde de aynı böyleydi, bugün de aynı.” derdi. Bunu anlatırken karadut
ağacının yüzyıllar boyunca yaşadığını ima ederdi.
Köyde
karadut ağaçlarına hiç zarar verilmemesinden kaynaklı olmalı ki günümüze kadar
gelmişlerdir. Kendi yaşantım boyunca köyde karadut ağacının sadece bir defa
kesildiğine şahit oldum. O da 1969 yılında yol genişletme amaçlı olarak mecburiyetten
kesilmişti.
Açık
açık dillendirildiğini duymadım ancak rahmetli annemden “Dut ağacını kesenin
başına kötü şeyler gelir.” dediğini duyardım. Mutlaka Türklerin taşıyıp
geldikleri inancına bağlı olarak dut ağaçlarının korunduğunu düşünmekteyim.
06.02.2012
Durmuş Ali Özbek
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.