GÜNÜN MANŞET HABERİ VE TARTIŞMA KONUSU, ABD BAŞKANI BİDEN İDDİALARINI SÜRDÜREREK TEKRAR “SOYKIRIM” DEDİ ŞEKLİNDEDİR.
AYRICA, TBMM ÜYESİ BİR VEKİLİN BU KONUDA SUNDUĞU BİR TEFLİF DE YALANIN TUZU-BİBERİ OLMUŞ DURUMDADIR. ZAMAN İÇİNDE BİR ÇOK VATANDAŞIMIZ DA DIŞARDAN İTİBAR VE ÖDÜL ALMASI İÇİN AYNI İHANETLERİ TEKRARLAMIŞLARDI.
BİLGİLERİMİZİ TAZELEMEK İÇİN HAFIZAMIZI TAZELEYELİM.
Geçmişte nice devletin aynı iftira yalanını tekrarladığı, anıtlar diktiği, hatta, bu konuda özel yasalar çıkardığı bilinmektedir.
Güncelliği nedeniyle, geçmişte yayınladığımız “ihanet” yazıları ve arşiv kayıtları alıntıları yazımızı, ABD nin kirli geçmişi YAZISINI-RESİMLERİNİ DE
AKTARALIM.
ASALA TARAFINDAN KATLEDİLEN DIŞİŞLERİ MENSUPLARIMIZI DA HATIRLAYALIM,ANALIM, UNUTTURMAYALIM.
****************************************
ERMENİ İHANETİNİN İTİRAFI VE İSPATI
Osmanlı Devleti ve Türk Milleti tarafından, asırlar boyu süren uzun bir zaman içinde Sadık Millet (Millet-i Sadıka “ olarak adlandırılan Ermeniler, “1915 yılındaAnadolu’da soykırıma uğradıkları “ yalanıyla tüm dünyayı aleyhimize çevirmiş durumdadırlar. Fatih Sultan Mehmet tarafından yayınlanan fermanlarla, korunup kollanmaları ve dini kurumlarını oluşturmaları sağlanan, İstanbul başta olmak üzere, ülkenin en güzel yerlerine yerleştirilen, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini gerçekleştirmeleri için sayısız ayrıcalıklar tanınan, devletin tüm hizmet kapıları (elçilik, öğretmenlik, genel müdürlük, milletvekilliği, subaylık doktorluk gibi) ardına kadar açılan ve 1900’lü yıllara kadar (ilk isyanlarına kadar) devleti olan Osmanlı ve içinde yaşadığı milleti (Türk Milleti) ile hiçbir anlaşmazlığı, kavgası veya çatışması olmamış olan bu Ermeniler, nasıl oldu da “sözde soykırım” iddialarını ortaya atacak olumsuzlukları yaşadılar ?
Bu sorunun net ve kesin olan doğru cevabı, Devletine ve Milletine ihanet etmenin bedeli ve kaçınılmaz sonucu olarak bazı olumsuzluklar yaşamış olduklarıdır. Kendi ihanetleri ve isyanları sonucu yaşanan bu bir takım olumsuzlukları, ihanetlerini gizleyerek, olayları yalanlarla süsleyerek ve aşırı şekilde abartarak bu gün gelinen noktaya ulaşmışlardır. Ermenilerin Maskesi mutlaka düşürülecektir.
Ermeni isyanları (ihanetleri), cephelerde savaştığımız düşman kuvvetleriyle işbirliği yapmaları ve düşman cephelerine iltihak etmeleriyle başlamış ve ülkenin her yanını ateşler içine atan isyanlarıyla devam etmiştir. İsyan ve saldırılarda o kadar ileri gidilmiştir ki, Tarihçi (Emekli Büyükelçi) Sayın Bilal ŞİMŞİR’in verdiği bilgilere göre, Ermeni Komitacılar, Padişah Abdülhamid’e, 1905 yılında, İstanbul’da 80 kiloluk bomba ile saldırı düzenlemişler, padişah sağ kurtulmuş, fakat, 26 kişi ölmüş, 58 kişi yaralanmış ve 20 at telef olmuştur. Bu isyanlar ve yaşanan karşılıklı olumsuzluklar uzun bir incelemenin konu olacaktır. Bu yazımızda, okuyucunun bilgisini tazelemek için, Ermeni İhanetinin ispatı ve itirafı olan bir tarihi olayı (mektup) sunacağız.
Kendisini “ Milli Ermeni Delegasyonu Başkanı “ olarak tanıtan Bogos NUBAR, The Times gazetesi yazı işleri müdürüne bir mektup yazmış ve gazetede yayınlanmasını istemiştir. Bu mektup, gazetenin 30 Ocak 1919 günlü sayısında yayınlanmıştır. Mektup, Birinci dünya savaşı sonrasında her cephede yenilmiş olan Osmanlı İmparatorluğunun kaderini belirlemek için toplanmış olan Paris Konferansına, Ermenilerin çağrılmamış olması nedeniyle yazılmıştır. Mektup, kaynak dergide yer aldığı şekliyle, (hiçbir kelimesini değiştirmeden) şöyledir.
“Paris 27 Ocak 1919,Bogos NUBAR’dan The Times Yazı İşleri Müdürlüğüne, Efendim,Paris Barış Konferansına kabul edilen milletler listesinde Ermenistan’ın adı bulunmamaktadır. Üzüntümüz ve uğradığımız hayal kırıklığı ifade edilemeyecek kadar derindir. Ermeniler, ortak dava için yaptıkları bunca şeyden sonra, doğal olarak konferansa kabul edilme isteklerinin yerinde bulunacağını ümit etmişlerdi. Müttefiklere sadakatları nedeniyle, Ermenilerin karşı karşıya kaldıkları anlatılamaz çileler ve korkunç kayıplar şimdi tam olarak bilinmektedir.
Fakat, üzülerek belirteyim ki, pek az kişice bilinen gerçeği açıklamam gerekiyor. Harbin başından beri, bütün cephelerde, müttefiklerin safında savaşmışlar, katliam ve sınır dışı edilmelerle meydana gelen kayıplarına, savaş meydanlarının kayıplarını da eklemişlerdir.Toplam dört buçuk milyon Ermeni nüfusun bir milyondan fazlasını savaşta kaybettiklerini görüyoruz. Ermenilerin can kaybı, oran itibariyle, savaşa katılan her ülke nüfusundan kesinlikle daha fazladır. Çünkü, Ermeniler, Türkiye tarafını tutmayı reddetmeleriyle birlikte, fiilen taraf durumuna düşmüşlerdir.
Gönüllülerimiz Fransızların yabancı lejyonunda savaşmışlar ve kendilerini başarıyla korumuşlardır. Doğu lejyonunda 5000’den fazlaydılar. Suriye ve Filistin’de bulunan General Allenbey’in kritik zaferinde payı olan Fransız birliğinin yarıdan fazlasını teşkil ediyorlardı.Kafkaslarda, Rus ordularındaki 150.000 Ermeni bir tarafa, Andranik Hazerbekoff emrinde yaklaşık 50.000 gönüllü Ermeni ve niceleri dört yıl süreyle Antant için savaşmakla kalmamış, aynı zamanda Rusya’nın çözülmesinden sonra, Kafkaslarda Türklerin ilerlemelerine dayanan tek kuvvet olmuşlar ve mütareke imzalanıncaya kadar onları kontrol altında tutmuşlardır.
Bu suretle, Alman yanlısı Türklerin birliklerini başka yerlere göndermelerine engel olarak Mezopotamya’daki İngiliz kuvvetlerine yardımcı olmuşlardır. Bu hizmetler, Lord Robert Celil’in Avam kamarasında belirttiği gibi, müttefik kuvvetleri tarafından şükranla karşılanmıştır. Bütün bu görüşler doğrultusunda, Milli Ermeni Delagasyonu, Ermeni milletinin Barış Konferansında taraf olarak tanınmasını talep etmiştir. Eğer, bu talep yerine getirilmiş olsaydı, Transatlantik devletlerinin bile kendi paylarında hiçbir fedakarlık yapmadan, sadece, Almanya ile diplomatik ilişkilerini keserek katılma imkanı buldukları konferansa şimdi fiilen katılmış olacaklardı.
Barış Konferansında, Ermenilerin kaderinin tayin edilmekte olduğu şu sıralarda, sesini duyuracağı bir kürsüsü olmayan Milli Delegasyon’un başkanı olarak The Times’ın sütunlarında bir defa daha Ermenilerin bu korkunç savaşta oynadıkları önemli rolü göstermek görevimdir.Ermenilerin, doğruluk ve adalet şampiyonlarıyla, müttefiklerin ortak düşmanlarına galibiyetlerinin sağladığı bağımsızlık hakkını paylaşmaları gerektiğini ısrarla belirteyim. Saygılarımla..”
Mektuptan anlaşıldığı ve bilindiği üzere, savaş sonrasında toplanan konferansa Ermeniler davet edilmemişlerdir. Bağımsız bir devlet olmadıklarından, yani uluslar arası bir kimlik veya sıfatları olmadığından çağrılmamışlardır. Bu durum karşısında, üzüntülerini ve isteklerini dünya kamu oyuna duyurabilmek için her yolu denemişlerdir. Bu mektup, bu yöndeki çabalarından biridir.Mektubu yazan Bogos Nubar (Nubar Paşa diye bilinir ), bir Ermeni ailenin çocuğu olarak Mısır da doğmuş, askerlik mesleğini seçerek Osmanlıya karşı yürütülen başkaldırılarda rol oynamıştır.
Nihayet, Ermenilerin 07 Ekim 1912’de Tiflis’te yaptıkları toplantıya katılmış ve Açmiyazin Ermeni Katagigosluğu (Ermeni Dini Birlik Merkezi)’nun kurulmasını sağlamıştır. Bu dini merkez, Nubar’ı Ermeni istek ve hedeflerini Avrupa’da yaymak, propoganda yapmak üzere görevlendirmiştir. Nubar’ın bu temsil görevi Lozan Konferansına kadar sürmüştür.Bu mektup, Ermenilerin, müttefiklerinden isteklerindeki haklılıklarını dile getirmektedir.
Mektupta belirtildiği üzere, Ermeniler, 1. Dünya Savaşında Türklerin yanında değil, müttefik devletlerin yanında yer almışlardır. Bunun anlamı, bünyesinde vatandaşı olarak yaşadıkları kendi devletlerine karşı savaştıklarıdır.
Mektubun satırları arasında, Ermenilerin, önce içerde Türk Ordusunun ikmal yollarını keserek, isyanlar çıkararak ve sonrasında karşı ordularla birleşerek kendi devletlerine savaş açtıkları ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Fransız birliklerinin içinde yer almışlar, İngiliz birliklerine yardımcı olmuşlar, Rus ordularının Anadolu’yu istilasında rol almışlardır. Hatta, Türk Ordusu’nun, Kafkaslara ilerlemesini engellediklerini iddia etmektedirler.
Ermenilerin müttefikler lehine yaptıkları bu fedakarlıklara karşılık olarak, Paris Konferansına kabul edilmemiş olmaları Nubar Paşa’yı üzmüş ve günlük büyük bir gazetede istek ve üzüntülerini belirtmek zorunda kalmıştır. Bu ihanet belgesini, Ermenilerde özür dilenmesi gerektiğini söyleyen sözde aydınlar ile yazdıkları kitaplarda ve konuşmalarında soykırımın doğruluğu yönünde, gerçek dışı iftiralar ileri sürerek uluslararası alanda ödül almayı amaçlayan bazı yazarlarımızın dikkatine sunuyoruz.
Derleyen (Yazan) ; Av. Naci SÖZEN , Nisan 2006 / ANKARA
Kaynakça ;
- Türk Tarih Dergisi, Şubat 1986 günlü ve 12. sayısı,
- Başbakanlık Yıldız Arşivleri araştırma notları,
- Tarihçi Bilal ŞİMŞİR, Konferans Notları ********************************
GAFLETİN BÖYLESİNE NE DEMELİ ?
( ERMENİ TAŞNAK PARTİSİNİN 8. KONGRESİ )
Değerli Dostlarım,
Geçen günlerde “Ermeni İhanetinin itirafı ve İspatı” adlı araştırma yazımı yayınlamıştım. Bu yazıda, gafletimize örnek bir yazıyı da yayınlayacağımı belirtmiştim. Bu yazı aşağıdadır.
Bu başlığı okuyan bazı arkadaşların, "Ermenilerin ve partilerinin birçok toplantısı olmuştur ve bu da 8. toplantılarıdır, ne var bunda " diye düşünebileceklerini tahmin ediyorum. Fakat, durum öyle değil. Tarihi önemi olan bu toplantı, Osmanlı Devletinin kendi içinde yapıldığı halde, kendisini yok etmeye yönelik faaliyetlere karşı ne denli sağır olduğunun tarihi belgesidir. Şimdi, Türk tarihi Dergisinin Şubat 1986 tarihli ve 12 sayılı nüshasında yayınlanan bu yazıyı sunuyorum..
TAŞNAK PARTİSİ 8. KONGRESİ
.Taşnak (Taşnaksutyun) Partisi ihtilalci Ermeni partileri arasında en uzun ömürlü, en etkin, Ermenilerin hayatını ve dinlerini en çok etkilemiş olan partidir. Federasyon (Birlik) anlamına gelen Taşnak Partisi, Rus Çarının baskıları karşısında dağılan bir kısım Ermeni tarafından, Hınçak (Çan) Partisine alternatif olarak 1890 yılında kurulmuştur. .Troşak adıyla dergi çıkardılar ve propaganda yaptılar. 1892 yılında 1. Kongrelerini yaparak, Ermeni İhtilalci Federasyon ilkesi olarak Marksist çizgide karar kıldılar. Değişmez özelliği ve hedefleri Türk düşmanlığı yaratmak üzerine olmuştur.
. Taşnak partisi, 1907 yılında yeniden teşkilatlandı. Batı bürosu Cenevre (İsviçre), Doğu Bürosu Ermenistan'da (Kilise bünyesinde) kuruldu. Doğu Anadolu faaliyetleri, Van, Muş, Erzurum ve Trabzon'da kurulan komitelerce yürütülmüştür.
. Taşnaklar kendilerini desteklemeyen ve para yardımı yapmayan zengin Ermenileri acımasızca öldürmüşlerdir. Ermeni yazar S. Gabrielian, para istedikleri Avrupalı zengin bir Ermeninin " ben kendi paramla memleketin celladı olmak istemem " diyerek para vermediği için öldürüldüğünü yazmıştır. Bu şekilde, Moskova'da Yamharian, İzmir'de Balyozian, Rus Ermenisi Bahalian gibi zengin Ermeniler katledilmiştir.
. 1914 yılında, Osmanlı devleti seferberlik (30 Temmuz 1914 günü) ilan ederek ölüm-kalım savaşına girerken, Temmuz 1914 ayı içinde, Ermeniler Erzurum da Taşnak Partisinin 8. Genel kongresini yaptılar.Kongre 2 hafta devam etmiş ve 28 celse yapılmış ve yurt içi- yurt dışı 30 temsilci katılmıştır. Osmanlı aleyhine olan kararlar ilk celsede görüşülmüş ve ittifakla kabul edilmiştir. Kongre, Rus-Ermeni ittifakını tasdik ederek aşağıdaki kararları almıştır.
1. Harp ilanına kadar sükunet ve itaatlar muhafaza edilecek, Rusya dan gelecek silahlarla mücehhez hale gelinecek..
2. Harp ilan edilirse, Türk ordusundaki Ermeniler silahlarıyla birlikte Rus ordusuna iltihak edecek..
3. Türk Ordusu ilerlerse, sükunet muhafaza edilecek,(Osmanlı yenilmez, galip gelirse isyan yok)
4. Türk ordusu ricat eder veya ilerleyemeyecek hale gelirse çetelerce derhal ordu gerisinde plana göre hal-i faaliyete geçilecek.
Bu kararlar doğrultusunda hareket edilmiş olup, ihanetin itirafı sayılan meşhur Nubar mektubunda izah edilen faaliyetler icra edilmiştir. Bu toplantı kararları konusunda 1914 yılında Şam şubelerine gönderilen mektup da ise, " Ruslar sınırların ötesine ilerler, Osmanlı geri çekilirse, her şey aynı anda yapılacak ve bütün engeller ortadan kaldırılacaktır. O zaman Osmanlı ordusu iki ateş arasına alınmalıdır. Bütün devlet daireleri tahrip edilmeli, hükümet güçleri içte meşgul edilmeli, askeri konvoylara saldırılmalıdır.
Bu yazıyı okuyunca anlıyoruz ki, Osmanlı devleti kendi topraklarında o günün şartlarında dünyanın her yerinden Erzurum'a kadar gelebilen 30 hainin kongre yapması ve kendisinin idamında izlenecek yol ve yöntemlerin kararlaştırıp dünyaya yayılması olaylarından hiç haberdar olamamıştır.
Esasen, Osmanlının kendi idam fermanını imzalamış olarak kabul ettikleri olay, ıslahat fermanında yer alan ve 3'lü devlet (İngiltere, Fransa ve Rusya) dayatmalarıyla fermana koydurulmuş olan " Islahatların uygulanmasını yerinde izlemek için müttefik devletlerden temsilcilerin Anadolu şehirlerinde bulunmalarına izin verilecektir " şeklindeki maddedir. Bu maddeye dayanarak 2500den fazla batılı misyoner-ajan doğu Anadolu'ya dolmuş ve Ermenileri örgütleyip silahlandırmış ve savaşın başlamasıyla birlikte "hasta adam" diye niteledikleri Osmanlıyı bölüşme yarışına girmişlerdir.
Bu tarihi olayları hatırlarsak, günümüzde yaşadıklarımızı daha iyi yorumlarız ve geleceğe yönelik alacağımız tavırlar ve planları daha isabetli yaparız.. Osmanlı siyasi tarihini okurken, bazen hayrete düşerdik, bazen ağlamaklı olurduk. Bu kadar da olmaz ki derdik.. Devletin haberi yokken ülkenin savaşa sokulması, yetki verilmemiş heyetlerin düşmanlarla savaş sonrası görüşmeler yürütmesi gibi... Yarın veya uzun gelecekte, bu günlerde yaşananları okuyan gençlerimiz de, ne derecede aldatıldığımızı öğrenecekler ve bu kadarda olmaz ki diyecekler..
Örneğin, tarihimize ve Milletimize küfredip hakaret edenler, iftira atanlar dışardan alkışlanıp Nobel ödülü ile ödüllendirilecek ve bize " bu ödül ve Fransızların aldığı karar sizin için faydalı olacak, düşünce özgürlüğünüzü geliştirecek, alkışlayın" diyorlar ve de dahili hainlere alkışlatıyorlar..
Kendi Milleti ve tarihine ihanet edenler, ödül aldıkça ve zengin oldukça arkası gelecektir..
Nitekim, Elif Şafak "baba ve piç" diye bir kitap yazdı. yargılandı batılıların baskısı ve düşünce özgürlüğü kıskacında beraat ettirildi.Bu kitaptan bir pasaj okuyalım.. " orada yerleşik milyonlarca Ermeni’ye ne oldu peki? Asimile edildiler,eridiler, yetim bırakıldılar. sürüldüler. mal mülklerinden oldular. Türkler di 1915 de bunları yapan.. Sen kalk gel orta Asya’dan, dal dosdoğru Anadolu'nun bağrına.. Bütün akrabalarını 1915'de kasap Türklerin ellerinde kaybetmiş soykırım zade bir sülalenin torunuyum.”
İşte, beraat eden yazılardaki cümlelerden bir kaçını verdiğimiz sözde düşünce özgürlüğüne (bizim ülkede) faydası olacak kitap bu... Bu iftiralara aldırmamak, duymamak ve kayıtsız kalmak gafletin ta kendisidir.. Çünkü, bu iftiraların hedefi Türk devletini ve Milletini Anadolu dan sürmek hayali yatmaktadır.. Bilelim ki, yaratılış olarak hiç bir beden, bünye veya varlık, kendisini yok etmeye yönelik faaliyet ve tehlikeye karşı kayıtsız kalamaz. Eğer kalırsa, kendi varlığını inkar etmiş sayılır...
Mutlu günler dileğiyle...
Av. Naci SÖZEN, Ekim 2006/ANKARA
*************************
ABD’NİN KİRLİ GEÇMİŞİNDEN BU GÜNLERE YANSIYAN BİR ÇOCUĞUN ACIKLI ÖYKÜSÜ66 yıllık bir acı, ders kitaplarına girmiş bir ölüm... Son noktayı koydular!
ABD tarihindeki en korkunç ırkçı saldırılardan birinin kurbanı henüz 14 yaşında bir çocuktu. 1955'te öldürülen ve tarih kitaplarında yer eden bu çocuğun hikayesi, hafta başında yaşanan gelişmelerle yeniden gündeme geldi. Kanınızı donduracak bu olaya dair tüm ayrıntılar ise haberimizde..
1955 yılının sıcak bir Eylül günüydü. ABD'nin Mississippi eyaletinin Sumner şehrinde bir mahkeme salonunda oturanlar, dönemin ırk ayrımı yasaları gereği, siyahlar ve beyazlar olmak üzere ikiye ayrılmıştı.
Sanık sandalyesinde iki Beyaz adam oturuyordu: John William Milam ve anne bir baba ayrı kardeşi Roy Bryant. Milam ve Bryant'ın karşı karşıya olduğu suçlamalar çok ağırdı. 14 yaşındaki siyahi bir çocuk olan Emmett Till'i öldürmekle suçlanıyorlardı.
Emmett aslında ailesiyle Chicago'da yaşıyordu ama Ağustos ayında yaz tatili nedeniyle akrabalarını ziyaret etmek için Mississippi Deltası'ndaki küçük bir köy olan Money'e gelmişti. Kuzeyli bir çocuk olarak, Güney'de genç siyahi bir erkek olmanın kurallarından bihaberdi.
24 Ağustos akşamı Emmett'ın canı sakız çiğnemek istedi. Bunun için girdiği bir bakkaldan 2 sentlik sakızını alıp çıkarken, dükkânın sahibi olan Bryant'ın kasada duran 21 yaşındaki eşi Carolyn Donham Bryant'a ıslık çaldığı iddia edildi. (Emmett'ı tanıyanlara göre çocuğun bir peltekliği vardı ve konuşurken ister istemez ıslık sesi çıkarıyordu.) Bu duruma çok sinirlenen Bryant ve Milam da Emmett'ın cezasını vermek için harekete geçti.
İŞKENCEYLE ÖLDÜRÜP NEHRE ATTILAR
Daha sonra güvenlik kuvvetlerine verdikleri ifadede söylediklerine göre, olaydan üç-dört gece sonra Emmett'ı dayısının evinden kaçırdılar. Çocuğu öldürene kadar dövüp silahla kafasından vurdular. Ardından 35-40 kilo ağırlığında bir çırçır makinesi pervanesini dikenli tellerle boynuna bağlayıp Emmett'ın tanınmayacak hale gelmiş cansız bedenini Tallahatchie Irmağı'na attılar. Emmett'ın bedeni Ağustos ayının son günü karaya vurdu.
Siyahi aktivistlerin girişimleriyle Milam ve Bryant gözaltına alınıp yargılandı. Savcılığın ortaya koyduğu tüm delillere karşın, tamamı beyaz erkeklerden oluşan jüri, 1 saatten biraz uzun süren müzakerelerin ardından kararını verdi: Suçlu değiller.
Milam ve Bryant beraat etti ancak bu durum pek kimseyi şaşırtmadı. Zira Mississippi'de Beyazların siyahları öldürdüğü cinayetlerin davaları neredeyse hep beraatle sonuçlanıyordu. Üstelik bu eyalet ABD genelinde linç olaylarının en yaygın görüldüğü yerdi.
EMMETT EŞİTLİK HAREKETİNİN SEMBOLÜ OLDU..
Geri döndürülemeyecek beraat kararından dört ay sonra Milam ve Bryant kardeşler, "Look" dergisine kişi başı 3000 Dolar karşılığında bir röportaj verip "Evet, biz öldürdük" dedi. İkili daha sonra hayatlarına normal bir biçimde devam etti. Milam 1980'de Bryant ise 1994'te öldü.
Emmett'in annesi Mamie Till ise cenazede tabutun kapağının açık kalmasında ısrar etti ve çekilen fotoğrafların 20'nci yüzyılın en korkunç nefret suçlarından birine "tüm ulusun tanık olabilmesi için" "Jet" dergisinde yayımlanmasına izin verdi. Bu fotoğraflar ABD'de insan hakları hareketinin sembolü ve itici gücü haline geldi. Emmett'ın davası ders kitaplarına dahi girdi. (ALINTIDIR )
Derleyen: Av. Naci SÖZEN, 12.12.2021 /ALANYA
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.