M|E Medya Ermenek MUTLU BİR SÜRGÜN HİKÂYESİ! - Medya Ermenek Medya Ermenek
Facebookta Paylaş

MUTLU BİR SÜRGÜN HİKÂYESİ!

 


Abdülkadir ve Ünzile’nin Düğünü

Karaman’daki Gargara’dan Selanik’teki Gargara’ya 10

Gargaradaki oğlan evinde de Alakenise’deki kız evinde de düğün için tatlı bir heyecan başlamıştı.

 Perşembe günü yapılacak düğün için Salı günü akşamı küçük kına, Çarşamba günü akşamı da büyük kına yapılması planlanmıştı.

Gargaranın Mahalar denilen en üstündeki koca pınarın başında oğlan evinin kadınları buğdayı yıkadıktan sonra erkekler dibeğe alarak kabuğunun soyulmasını sağlamak için tokmaklarla dövmeye başladılar. Bazen bir dibeğe iki üç tokmak birden inerçıkardı.

Dibeğe tokmaklar inip çıktıkça: varıyoru ha, geliyoru ha! Diye tokmakların çatışmaması için uyarılar yapılıyordu.

Dibekte kabuğu soyulan buğdaylara döğme derler bununla oğlan evi, her iki tarafın davetlilerine yetecek kadar herse / keşkek pişirecektir.

Komşuları düğüne çağırmanın adı “okundu” dur, yani herkesi tek tek okurlar düğüne: haydi gelin düğünümüz var, diye: belli başlı okundu dağıtıcıları tayin edilir ve düğün sahibinin en yakınından en uzağına kadar akrabalık bakımından herkese layık bir hediye gönderilir.

En küçük hediye bir topak şekerdir, onun az büyüğü bir kibrit kutusu, sonra bir kupa, sonra bir yazma, sonra bir kumaş parçası…

En ufak okundu olan bir topak şeker akraba olmayan komşulara verilirdi.

Bu okundular karşılığında düğün evine herkes elinde okuntusuna göre bir hediye ile gelirdi: Kimisi bir tabak un, kimisi bir tas bulgur, kimisi bir saat emek, kimisi buğday yıkamaya yardım, kimisi dibekte döğme yapmaya katılmak gibi.

Perşembe günü öğle namazından sonra cami cemaati çağrılıp topluca yemek yenecekti.

Alakenisedeki kız evinden iki katır yükü çeyiz eşyası pazartesi günü Mahalara getirilmiş ve Kadir ustanın oturduğu evin bir odası Abdülkadir usta için hazırlanmıştı. O zamanlar ayrı ev tutulmazdı, zaten tutmak için ev de bulunmazdı. İhtiyaç doğunca taş ustaları altı ahır, üstü hayatlı oturma yeri olan çift hatıllı bir ev yaparlardı.

 Yeni gelin kayın validesinin dizinin dibinde yıllarca pişmeden yeni eve oturtulmazdı.

Kız evinde küçük ve büyük kına akşamları için zilli def çalan bir kadın ayarlanmıştı. İki akşamda da düğün ve eğlence Ünzile’nin baba evinin geniş hayatında ve odalarında olacaktı.

Oğlan evinde hummalı bir çalışma vardır. İki akşamda erkeklerin eğlencesi için def çalan bir erkek bulundu, bir taraftan da Perşembe sabahı için kazanlar, ağdalar, haranılar ve siniler tedarik edildi.

Perşembe sabahı erden bir ağda herse, bir kazan bulgur pilavı ve bir kazan da yahni için bütün hazırlıklar bitti.

Yahni sadece soğan ve çebiç / yazmış etinden olan ve hersenin üzerine dökülen bir düğün aşıydı.

Öğle namazına hepsi hazırdı, imam efendiyle cemaat camiden sonra doğruca Abdülkadir ustanın evine geldiler.

Bahçelerde, damlarda ve hayatlarda komşular beşer onar halkalar oluşturdular ve aralarından bir kişi ağda ve kazanların başına varıp önce elindeki sininin ortasına herseyi kattırıp sonra kazanın başına vararak üzerine yahniyi döktürdükten sonra ortaya halkanın koyarak yemeye başlanıyordu.

Her düğünün yemeği buydu. Çünkü herseyi yüce peygamberimiz (sav) yeni evlilere tavsiye etmişti, zira kabuğu alınan buğday aşında erkeklerin belini güçlendiren büyük bir gıda değeri olduğu söyleniyordu.

Siniler öbek öbek komşuların arasına inip inip kalkıyordu. Kalburlarla yufka dağıtanlar birinden diğerine isteklere cevap vermek için koşuyorlardı. Sinilerde hiç kaşık bulunmazdı, herkes yufkalarla etli herseyi yer bitirirdi.

Kız evine de yeterli herse ve yahni gönderildikten sonra aşçıların önüne eli sitille, buçukla kadınlar sıra olur artanı evdeki hastasına, misafirine kattırıp götürürlerdi. Katiyen bir dıkım ekmek ve bir tane yemek israf edilmezdi.

Herse yendikten sonra “bayraktar heyziralaaa” diye ayağa kalkar ve herkes ardınca toparlanarak kız evine varılır, “kızı hazır edin” manasına gelen “heyziralaa” naraları altında kız evinin önüne gelen kalabalık sabırsızca bu narayı hep bir ağızdan atmaya devam ederler.

Oğlan evinin önüne gelen gelinin başına damat yüksek bir yerden içinde pamuk çekirdeği, üzüm ve bozuk para olan bir sahanı boşaltır. İşte bu sırada tüm çocuklar birbiri üstüne bir tepe oluşturur kapışmak için.

Kaynana gelinin ayakları dibinde büyük bir gürültüyle koca bir testi kırarken kaynata kendisine sorulan: ne vereceksin? Sorusuna: Hacı Hasan Kırında dört koyak ve bir taze tosun, cevabını verdi.

Bu vaatlerden sonra atın üzerinden itina ile alınan gelin kıpkırmızı “vele’sinin” altında yüzünü göstermeden gözyaşlarını silerek yeni evine, heyecan dolu olarak girdi.

Yöre halkımızda “kapışma” diye bir gelenek vardır bu gelenek de herse gibi gerçek bir sünnettir.

Taş ülkesinde ve Anadolu’da düğünlerde para, şeker gibi şeylerin halkın üzerine saçılması manasına gelen “saçı” geleneğinin peygamberimiz zamanında uygulandığı muhakkaktır.

Muaz b. Cebel (R.A.) rivayetine göre bir sahabenin düğününe teşrif eden Rasülüllah (s.a.v) huzurunda dua ve kutlamadan sonra bir def getirilerek damadın başı üzerinde çalınmış sonra da şeker ve meyve dolu tabaklar getirilerek üzerine saçılmıştır. Sahabe duraksayıp peygamberimizden bir işaret bekleyince Efendimiz Aleyhisselatı Vesselem; “ne duruyorsunuz kapışsanıza, yağmalasanıza” buyurmuştur. Sonunda peygamberimiz ve sahabeler birbirini çekiştirerek yiyecekleri kapışmışlardır. (Taberani: el-Mucemü el-kebir, no 191, Beyhaki essünen el-kübra no 14461.)

Bu hadis-i şerifte görüldüğü gibi düğünlerde kapışmak bir eğlence olması bakımından sünnettir.

Ortalık Toplanırken getirilen bir ozan şöyle söylüyordu:


Hersemi istiyorum!

Sapsarı, tereyağlı hersem,

Üzeri etli, soğanlı yahni,

Doyarım, hakkıyla yersem,

Arıyorum, inanın o günleri,

Neredeler gösterin, hani?

 

Hersemi istiyorum!

İnsanlar şen, şakrak capcanlı,

Çökmüşler çayıra, bahçeye, dama,

Çocuklar, gençler, herkes heyecanlı,

Halkım sade, temiz, her dizinde bir yama,

Kalburlarda sulanmış yufkalar,

Kapan siniyi biller on kişiyi etrafına,

Yerler damlarda yuvaklarla yan yana.

Hersemi istiyorum! Bulut var havada,

Yemekler hazır, yağmur çiselerken,

Ağdada, kazanda, tavada,

 Cemaat camiden gelecek, kadınlar gelir erken.

Aşçının etrafı eli helkeli dullar,

Hayatlarda, damlarda seyreder kızlar,

Biri var ki ta geride eli sitilli,

Görenlerin yüreği sızlar.  

 

Hersemi istiyorum!

Yapışıp bir sini ucundan,

Kaşıksız, bir belik ekmekle aldığı eti,

Kapmak istiyorum avucundan.

İstemem masa, sandalye, tabure,

Varsın batsın üzerim, oturacağım yere,

Herkes en yeniyi giymiş, hazırdır alay,

Bizde sadece def var çekilmez halay,

Kadınlar, kızlar allım yeşillim giyinmişler

Kimine almış kocası, kimine inisinden,

Kimi de hiç bulamaz erir günüsünden.

Siniler sıyrılır bayraktar;

Heyzirala, alahey! Çekmeden,

Kalan ekmekler, herse ve yahni,

Diremi atılmadan değerlenir,

Bayraktar ayakta, bayrak ayakta,

Ortalık bir nara ile şenlenir;

Heyzirala, alahey!

Heyzirala alahey!

Bayraktar ayakta, bayrak ayakta,

Herseyi bitirip selam dur, kalk da!

Hersemi istiyorum!

Varsın onu da ilkel yapayım,

Alanda yufkayla kaşıksız,

Gelenek böyle n’apayım? 


Mükremin KIZILCA


YAZARLAR SAYFASINA ==>>>
Medya Ermenek Taşeli Edebiyat Güncesi yayınlanan makalelerin içeriği hakkında mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu makalesi yayınlanan yazara aittir.Yayınlanan makale karşılığında yazarlara telif ücreti ödenmez. Yazarlar bunu peşinen kabul etmiş sayılırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.

sanalbasin.com üyesidir
Düzenleme | Copyright © 2013-2023 | MedER |Medya Ermenek
BİZE ULAŞIN
ghs.google.com
ghs.google.com